Gergedan Mevsimi (Fasle Kargadan – Rhino Season)
İran’daki İslam devrimi sonrası tutuklanan ve 30 yıl hapis yatan İranlı şair Sahel Farzan’ın özgürlüğüne kavuştuktan sonra eşini aramak için İstanbul’a gelişinin hikayesini anlatıyor Gergedan Mevsimi.
Film Sahel Farzan‘ın ÅŸiirleri eÅŸliÄŸinde, Ä°stanbul’da çekilmiÅŸ. Bir nevi ses ve görüntü fonu oluÅŸturmuÅŸlar. Ä°lk bakışta siyasi-politik içerikli gibi dursa da hikayenin baskın tarafı Monica Belluci, Yılmaz ErdoÄŸan ve Behrouz Vossoughi‘den hasıl bir aÅŸk üçgeni. Hatta düpedüz romantik dram dersem yanlış olmaz. YeÅŸilçam’da bir dolu benzer hikaye mevcut.
Her mevzu bahis olduÄŸunda eleÅŸtirdiÄŸim, sinemadan ziyade fotoÄŸrafçılık ile uÄŸraÅŸmasının daha yerinde olacağını söylediÄŸim Nuri Bilge Ceylan‘ın bir diÄŸer türü vardı perdede bu kez. Kendisinin diÄŸer filmlerini bilmiyorum, izlediÄŸimde fikrim deÄŸiÅŸir mi bilmiyorum, ama bu filmi itibari ile bende uyanan Bahman Ghobadi kiÅŸisi de sinemayı bırakıp sürrealist resime vermelidir kendini. Kullandığı üslubun sinema sanatı baÄŸlamında bir yeri yok. Elbette ki sinemada metafor(sembol,mecaz) kullanmak deÄŸil karşı çıktığım ÅŸey. Bu kadar savruk ve bu kadar fazlaca kullanmak, üstelik film bu kadar duraÄŸan ve silik bir akışa sahipken. Ä°zleyiciyi soyutlayıp, hikayeden koparmış olduÄŸun ve bütün diyalogsuzluÄŸunla hikayeyi hepten zora soktuÄŸun yetmezmiÅŸ gibi bir de çapraz ateÅŸe tutar gibi her sahnede, her çekimde metafor yaÄŸmuruna maruz bırakmak fena halde anlamsız ve çirkin gözüktü gözüme. Bu iÅŸin, sinemada metafor kullanmak iÅŸinin yerinde, zekice, güzelce ve anlamlı bir ÅŸekilde yapıldığı filmlere örnek olarak The Thin Red Line, Rear Window, Zelig, Big Fish, Edward Scissorhands vs. verilebilir.
Hani “Ä°ddialı olmanın gülünç olmak gibi bir de riskli tarafı vardır” denir ya;
Sinemada metaforlara bu kadar sırtını yaslamak iddialı bir ÅŸeydir. Ãœstesinden gelinip de, görüntülere, hikayeye, karakterlere ve sair film öğelerine dahil edilerek anlamlandırılabilirse hakikaten bir sanat eseri çıkabilir ortaya. Aksi durum yukarıdaki sözde olduÄŸu gibi gülünç olarak da ifade edilebilir, çapsızlık olarak da, basitlik olarak da…
Hani bir de “Aradığını bilmeyen bulduÄŸunu anlayamaz” denir ya;
Yönetmenin gösterdiği ve anlattığı şeyler zaten yetersiz ve muğlakken, çocukken bulmacalarda kalemi elimize alıp birleştirince ortaya ne çıkacak acaba dediğimiz o noktalardan hiçbirisini dahi koymamışken perdeye, bir de bir şeyler bulmamızı, çıkarsamamızı, çözümlememizi ister gibi, ne anlattın ki ne anlayayım gibi, cevabı aranan sorunun kendisinin külliyen yanlış olması gibi.
Yoksa su içinde ters dönmüş bir gergedandan, arabanın içine girmiÅŸ bir at kafasından, gökten yaÄŸan kaplumbaÄŸalardan, havuzlu bir villanın arkasındaki fabrika bacasından, sülük leÄŸenine fırlatılan fotoÄŸraftan metafor devÅŸirmek iÅŸ deÄŸil…
Yine de Yılmaz ErdoÄŸan’ın hakkını yemeyeyim. OlmuÅŸ. Hiç deÄŸilse filmin bütün bütün sırıtan duruÅŸu içinde, bilmiyorum belki de uzaklarda bir yerlerde tanıdık bir yüz görmenin ferahlığındandır sadece, inandıran bir oyuncu olabilmiÅŸ. Onun haricinde diÅŸe kemiÄŸe dokunur bir bahis konusu yok filme dair.
bu da farklı bir bakış açısı;
http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/gobadiden-bir-surgun-filmi-haberi-61547
ben kaplumbağaları, kendisinin eski filmine (kaplumbağalar da uçar) yaptığı gönderme olarak düşünmüştüm mesela..
Kaleminize sağlık sanat filmlerini seven birisi olarak bu filmden zerre keyif alamadım. Bende mi eksiklik var derken yazınıza denk geldim. Gerçekten boş ve anlasız bir film olmuş.