Skyfall
Bond serisi uzun bir aradan sonra Skyfall ile devam ediyor. Ä°lk zamanlar sarışın Bond olarak pek sevimli gelmeyen, göze batan adam Daniel Craig‘in üçüncü, serinin yirmi üçüncü filmi. Bir serinin nasıl olup da bu kadar devam edebildiÄŸi ve 50.yılında bu kadar ilgi çekebildiÄŸi konusu apayrı bir araÅŸtırma konusu, ki tam da bu konu ile ilgili bir kitap mevcutmuÅŸ zaten (The James Bond Phenomenon: A Critical Reader).
Ä°stanbul’daki görevinde baÅŸarısız olup ortalıktan kaybolan Bond, MI6’nın uÄŸradığı saldırı sonrası tekrar ortaya çıkar. Düşmanın bulunup ortaya çıkarılması gerekiyordur ve bu iÅŸ için en iyi adam elbette ki Bond’dur. Bond’un düşüşü, dönüşü ve geçmiÅŸi ÅŸeklinde özetlenebilecek hikayeyi anlatıyor Skyfall.
Film, Ä°stanbul çekimleri sebebiyle gösterime girmeden aylar evvel ilgi çekmiÅŸti Türkiye’de. Aylar süren çalışmalar, yüzlerce kiÅŸilik ekip, tarihi dokuya zarar vermemek için yapılan çalışmalar, çekimler süresince Kapalıçarşı’daki dükkanları kapatmalar, esnafın zararına karşılık yapılan anlaÅŸmalar filan filmde hepi topu on dakikalık bir yer edinebilmiÅŸ. Ne Türkiye’nin imajına dair kayda deÄŸer bir fikir edinilebilecek çekimler olduÄŸunu, ne de doÄŸulu bir imaj çizildiÄŸini düşünüyorum.
Yalnız Ä°stanbul’da baÅŸlayan kovalama sahnesinin tren yolları boyunca devam edip biraz sonra Adana’daki bir köprüye varması insana aynı soruyu tersten sordurtuyor. Olayın ilerleyiÅŸi bakımından Ä°stanbul olması beklenen yerlerin Ä°stanbul’la uzak yakın alakası ve coÄŸrafi hiç bir benzerliÄŸi olmadığı gibi ise Paris, Newyork, Londra vs. ÅŸehirlerde çekildiÄŸi düşünülen sahneler, vay gençliÄŸin zihnindeki haritalara.
Bozuk saat Hıncal Uluç filme dair doÄŸru bir tespitte bulunarak filmde Bond filmlerinden beklenen entrikaları, casusuluk hilelerini, ÅŸaşırtan ajan materyallerini, özgün aksiyon sahnelerini filan bulamadığını söylemiÅŸ. Tespit yerinde. Hatta bu açıdan bakıldığında veya filme bu beklentiler yüklendiÄŸinde, baÅŸarısız olarak bile adledilebilir. Lakin yönetmen Sam Mendes kendince bir yorum katmış seriye. Ki iyi de etmiÅŸ. Ana karakterleri daha net çizmiÅŸ mesela, diyaloglara aksiyon-macera türü bir filmde kolay kolay rastlanmayacak kadar özen göstermiÅŸ, kliÅŸelerden olabildiÄŸince kaçınmış, Bond’un ve serinin geçmiÅŸine gayet yerinde göndermeler serpiÅŸtirmiÅŸ, bildiklerimizden farklı olarak Bond karakterinin insani yönlerini ön plana çıkarmış (yazının sonundaki linkte bunun daha detaylı izahı mevcut). Ve bir de Bond’un karşısına daha sıkı, daha zeki, daha iddialı söylemleri ve temelleri olan bir karşı kiÅŸi (antagonist) yerleÅŸtirmiÅŸ. Bu tezat üzerinden iki karakteri daha net ifade etmiÅŸ. Hatta anlatılan fare hikayesi filmin teması ile epeyce bir örtüşüyor.
Anti kahraman ise Javier Bardem. Åžu yakışıklılığı filmden filme siyah ile beyaz gibi deÄŸiÅŸebilen adam, bu kez olabildiÄŸince çirkin ve No Country For Old Men‘deki karakteri andıran haliyle, karakteri gayet iyi canlandırmış. KarşılaÅŸtırmak doÄŸru gelmese de Batman’deki Joker veya Batman – The Dark Knight Rises’daki Bane karakterini andırdığı söylenebilir.
Sadece Pierce Brosnan‘lı seriye yetiÅŸebilmiÅŸ nesil olaraktan sarışın Bond’a alıştık galiba artık, hatta pek de bir oturmuÅŸ gözüktü gözüme. Kanımca Skyfall Daniel Craig’in oyunculuk açısından ustalık eseridir. Bu arada iki Bond filmi için daha anlaÅŸması bulunuyormuÅŸ kendisinin. Bekliyoruz.
Filmin jeneriÄŸinin en az film kadar güzel olduÄŸunu, Adele‘in seslendirdiÄŸi ve hatta bu yazıyı yazarken öğrendim ki aynı zamanda bestelediÄŸi Skyfall ÅŸarkısının filme ayrı bir güzellik kattığını da söyleyeyim.
Farklı, beklentilerin dışında ve güzel bir Bond filmiydi Skyfall. Son olarak Hasan Bülent Kahraman‘ın filme ve Bond serisine dair, benim de faydalandığım güzel yazısını iÅŸaret ederek bitireyim.
öncelikle bilinçli olmamakla beraber hiçbir 007 filmini izlemediğimi belirtmeliyim, zaman ayıramadım..hep daha başka izlemek istediğim filmler vardı önünde..neyse referans aldığım film görevimiz tehlike serisi diyeyim..hani bahsettiğin yazıyı okurken görevimiz tehlikeyi geçirdim gözümün önünden..
senin yazına dair söyleyecek çok bir lafım yok, izlemiş beğenmiş olduğun bir film üzerine yazdığın sade bir yazı gibi okudum ama işaret ettiğin yazı biraz fazla abartmamış mı bonda atfettiği önemi=) bence yazdıkları hollywood sinemasını ve amerikan kültürünü fazlasıyla yüceltiyor..en basitinden ne bond filmleri ne de hollywood sineması politik olamıyor kanımca..zira politika amerikan rüyası ya da sevdası değil benim için..ya da izleyicinin bond ile bu kadar bağ kurabilmesi biraz zor gibi geliyor..sıradan izleyiciler olarak sanırım o kadar pahalı arabalara, o kadar güzel kadınlara, o kadar çok paraya ya da o kadar çok kaliteli içkiye erişemiyoruz, anca hayal edilebilir belki! ya da görevlerimiz o kadar tehlikeli olamıyor, ama yıkıcı ve yakıcı olduğu kesin..
ananemin bir adası vardı her yaz tatile giderdik ada dediğim de 1 saatte yüreyerek dolaşılan biyerdi biyaz adaya gittiğimiz de adayı fareler basmıştı yakınlarda bir gemi batmış ve bütün fareler adaya çıkmıştı acıkan fareler hindistan cevizi yiyerek hayatta kalıyolardı nasıl temizlicektik bunu derken ananem bana hayat dersi olan birşey yaptı içi yağ dolu bir fıçıyı toprağa gömdü üzerine birtane hindistan cevizi astı kokuya gelen fareler yağ dolu yarile girip yalıyordu neredeyse bütün fareleri bu şekilde toplamıştık şimdi ne yapıcaktık onları yakıcakmıydık hayır öylece bıraktık acıkan fareler birbirini yemeye başladı ve sonunda 2 fare kaldı şimdi ne yapmalıydık onları öldürcekmiydik hayır onları doğaya saldık çünkü onlar artık hindistan cevizi yemiyordu doğalarını değiştirmiştik
-SKYFALL
dün gece izledim bunu aklımda kalanıyla yazdım üşenmedim baya bi etkiledi bu hikaye beni gerçekten güzel 🙂