Sinema Salonu Hedonizmi
Tam olarak trafikte yeşil ışığı ilk görenin kornaya basmasıyla, ya da izlerken türlü küfürler savurduğumuz insanlığını, vicdanını, ahlakını ve de ruhunu şeytana satmış futbolcu türünün birebir kopyalarını halısaha maçında görmemizle aynı zamanlara gelir sinema salonlarında film izlenemez oluşu. Sabırsızlığımızın, şuursuz telaşemizin, tahammülsüzlüğümüzün ve vurdumduymazlığımızın ucuna bir halka daha, hepsinden beter; umuru hariciye noksanlığı.
Babamın eski arkadaÅŸlarından birinden duyduÄŸumda kazınmıştı zihnime. YeÄŸenim -yeÄŸenim denesi kadar küçüktüm o zaman ÅŸimdi kocaman adam oldum- demiÅŸti; “Bir adamda umuru hariciye yoksa at çöpe gitsin”. Sonradan öğrenmiÅŸtim ki bu bizimkilerin umuru hariciye dedikleri ÅŸeyin sözlükteki karşılığı bildiÄŸin dış iÅŸleri‘ydi. Ama kastedilen insanın çevresine rahatsızlık vermeme hassasiyetiydi, bir arada yaÅŸayabilmenin gerektirdiÄŸi duyarlıklıktı.
Patlamış mısırı kurabiye canavarı edasında yiyenlerin çıkardığı hatır hutur sesi(veya katur kutur, her türlü sinir bozucu ses ünlemi düşünülebilir), gayesi film izlerken patlamış mısır yemek deÄŸil de, patlamış mısır yerken araya bir de film sıkıştırmak istermiÅŸ gibi olanların benzer kendinden geçmiÅŸliÄŸi, abur cubur paketlerinden gelen ince, tiz hışırtı, dört bir tarafta maytap gibi patlayan kutu kola açma sesleri ve film sonrası salonun içler acısı kullanılıp fırlatılmışlığı…Oldu olacak içeriye çay söyleyip iki de sigara tellendirseydiniz…Tek tek bakıldığında çok rahatsız etmezmiÅŸ gibi gelen bu ÅŸeyler bir araya gelince veya belli bir ses eÅŸiÄŸini geçince veya uzunca bir süre devam edince çekilmez bir hal alıyor. Önce hoÅŸgörülemez, sonra tahammül edilemez, sonra da sabır edilemez hale geliyor. Bütün bunlar ölümüne bir keyfiyetin eseri. Tam teÅŸkilat umuru hariciye noksanlığı…
Sinemayı zihninde nasıl bir keyif, nasıl bir eÄŸlence aracı olarak yerleÅŸtirmeli ve özgürlüğü ne sanıyor olmalı ki insan bu kadar hedonist ve hemen dibindeki diÄŸer bir insana verdiÄŸi rahatsızlıktan bu kadar bihaber olabilsin, bilemiyorum, kestiremiyorum. O an, o insanın boynunun elektriklendiÄŸini hissettiÄŸi an, ne sese ne görüntüye odaklanabildiÄŸi an, filmi izleyen diÄŸer insanların bundan rahatsız olabileceÄŸi fikrinden fersah fersah uzak insanlar içinde bulunduÄŸumu düşünmek dahi orayı terketmek hissini oluÅŸturuyor bünyede. Terketmeyip rica etmek, uyarmak veya tartışmak filan yel deÄŸirmenlerine karşı Don KiÅŸot’u oynamak gibi; baÄŸlamından kopuk, mobilyalık keresteden çiçek dilemek gibi; anlamsız…Belki de takıntılının, huysuzun önde gideniyizdir.
Bütün bu durumun giÅŸe filmi de denen, o daha çok seyirciye hitap eden filmlerdeki hali hepten beter. Ki geçen hafta birine denk geldim kazara, dersimi aldım. GiÅŸe filmi diyerek bir filmi baÅŸtan ikinci sınıf ilan etmeyi çok elitist, çok züppece bulduÄŸumdan böylesi filmleri tamamen reddetmeyi doÄŸru bulmuyorum. Ama illa da izlenecekse gösterimden kalkmasına beÅŸ kala tenha bir salonda izlenir, biter gider…Mevzu özgürlüğün tanımı, nerede bitip nerede baÅŸladığı, bir arada yaÅŸamak, hoÅŸgörü-tahammül iliÅŸkisi vay efendim kentlileÅŸmek filan derken uzayıp gitmeye meyilli. Gerek yok.
ÖNEMLÄ° : öncelikle bu yorum yazıda da belirtildiÄŸi üzere “Patlamış mısırı kurabiye canavarı edasında yiyenlere”dir, duyrulur….
mevzuya dair söyleyecek o kadar çok şeyim var ki nereden başlasam, nasıl bir araya getirsem diye düşündüm durdum uzun bir zaman..
sanırım sinenamanın ve sinema salonunun tanımını yapmakla başlamalıyım, ukelayım ya=)
sinema : Ä°ng. cinema theatre (house), cinema, (ABD) theater, motion picture theater, movie house (theater), picture house, pictures, movies, 2-6. cinematography),
kinema(tography), (ABD) motion picture,
Sinema 1. İzleyicilerin filmleri topluca görebilmeleri için özel olarak yapılmış yapı. 2. Herhangi bir devinimi, düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların
resimlerini saptama, sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde görüntülük üzerine yansıtarak devinimi yeniden oluşturma işi. 3. Bir ülkede sinemayı
oluşturmak üzere gerekli kuruluşların tümü, sinema işleyimi (bk. sinema işleyimi). 4. Güzel sanatların bir dalı olarak sinema sanatı (bk. sinema sanatı).
5. Sinemayı oluşturmak için yapılan çalışmaların tümü, sinemacılık (bk. sinemacılık). 6. Bir ülkenin kendine özgü nitelikler taşıyan ulusal sineması.
(“Sinema”, sinematograf sözcüğünün kısaltmasıdır). BSTS / Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü 1981
sinema salonu : a. sin. Film gösterimi için seyircilere ayrılan geniş salon.
tanımlardan da anlaşılacağı üzere sinema salonunun ya da sinemanın yemek yemek, karın doyurmak ile bir ilişiği bulunmamaktadır..
şimdi bir kere bu durum benim gibi film izlerken sakız bile çiğneyemeyen bir insanı o kadar rahatsız ediyor ki anlatılamaz bir rahatsızlık bu..arkadaş o kadar
yemek yeme özlemi içindeysen bunlar için bulunduğun mekanın bir basamak ilerisinde ya da gerisinde sırf senin bu zevkin için tasarlanmış kafeler, restorantlar,
tatlıcılar mevcut..bir dolu muhabbet mekanı bizlere ayrılmış durumda, ee o zaman sinema salonunda ne işin var; muhabbetin en koyusunu en komiğini yapacaksan, ya da
yemeğin en lezzetini tatmak istiyorsan..hayır karnının aç olduğunu farz ediyorum zira aç olmasan saldırı halini almış bir şekilde ağzına atmazsın o zavallı patlamış mısır
tanelerini..gidin dışarda doyurun karnınızı bırakın sinema salonunun içinde yapılması gerekenleri film izlemek isteyenler yapsın..haa film izlerken muhabbet etmek en
sevdiğim şey diyorsan da evine topla arkadaşlarını, istediğin gibi izle filmini..ama fark edin ki artık; o salon bizim kişisel zevkimiz için kullanıma sokulmuyor..
bu tavır ve davranış içine giren insanlar sanmıyorum ki verdikleri rahatsızlığın farkında olmasınlar, bence gayet farkında gayet isteyerek yapılıyor bütün bunlar..
yaptığı şeyden bireysel zevkini o kadar çok çıkarıyor ki yanında ki insan umurunda bile değil..o anda; her anda olduğu gibi; önemli olan kendi mutluluğu, zevki..ee
ne de olsa özgür bir ülke burası!
tıpkı bir kaç sene evvel haberlerde izlediğimiz sahile vuran cesedin kimsenin umrunda olmaması gibi birşey bu, aman bee ne yapayım ölmüşse ölmüş ben tatilime, denizime,
güneşime bakarım..bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama verdiğim örneğin bir yansıması bana göre; aman be rahatsız olursa olsun ben keyfime bakarım..kahkahamı da atarım,
yemeÄŸimi de yerim
elbette ki dediğim şey film izlerken bir şey yenmez değil ama arkadaş her şeyin bir adabı erkanı var, avuçlamanın gereği yok..en azından nasıl kendinde bu isteğini
bir özgürlük olarak görüyorsan benim de rahatsız olma özgürlüğümü gözardı edemezsin..ne kadar istemesek de topluluk
içine girince bireyselliğimizi bir kenara koymamız gerektiğini düşünüyorum, en azından bazı sınırları çizmemiz gerekiyor..mesela ben de sinema salonunda iken burnumu
silmeyi çok çok seviyorum ama ne kadan çok seviyorum anlatamam, ee sinemanın büfesinde mendilde satıldığına göre film boyunca abana abana burnumu sileyim mi 😀
aslında bu davranış hakkında bir dolu fikir beyan edilebilir, altından felsefesine girildiğinde özgürlüktü, hak ihlaliydi, toplumsallaşmaydı, bireysellikti ve daha bir
dolu mevzuya dalınabilir..ama rica ediyorum sinemanın büyüsünü; çıkan sesler, atılan kahkahalar, yapılan telefon konuşmaları ile bozmayın, bu büyüyü sevenlerine bırakın..
Kaldırımda onca insanın arasında yürürken sümkürenleri, otobüse, trene binerken kapıdan adımını atana kadar sigaradan bir nefes daha çekip çakrasını açtığını zannedenleri düşün o zaman sinemadaki mısır mevzusu fazla canını sıkmayacaktır.