Kelebeğin Rüyası
KelebeÄŸin Rüyası kendi tabiriyle ÅŸiire bahane hayatların ve aÅŸkların hikayesi. Edebiyata ve ÅŸiire tutkun iki ince hastalıklı genç Rüştü ve Muzaffer, II.Dünya Savaşı’nın gölgesindeki 1941 Türkiye’si, Zonguldak ve haliyle kömür madenleri…Bu iki genç ÅŸair, hocaları Behçet Necatigil‘in önderliÄŸinde dönemin en önemli edebiyat dergisi Varlık‘ta boy göstermeye çalışırlarken belediye baÅŸkanının kızının ÅŸehre geliÅŸiyle bütün olaylar bambaÅŸka bir seyir alır. Åžiir hayatın ötesine geçer, ÅŸiir harici herÅŸey oynanması gereken bir rol, yaÅŸanması gereken bir parça acı haline gelir.
Filmle ilgili söylenecek olan ilk ÅŸey bir dönem filminde üstesinden gelinemediÄŸinde bütün filmi berbat edip komik, ucuz ve sıradan bir hale getirebilen mekan, kostüm, müzik ve görsel efekt konularında son derece baÅŸarılı olduÄŸu. Çok rahatlıkla Dedemin Ä°nsanları‘nı veya Uzun Hikaye‘yi geride bıraktığı söylenebilir. 1941 1941 gibi çekilmiÅŸ. Ãœstelik öyle kısıtlı mekanlarda da deÄŸil. “Türk sineması adına sevindirici” diyesim geldi : )
Kıvanç TatlıtuÄŸ neredeyse tek kare “Kuzey” izlenimi vermeden inandırarak oynadığı, Yılmaz ErdoÄŸan kendisinde zaten mevcut olan ÅŸair kimliÄŸini Behçet Necatigil karakteriyle gayet usturuplu bir ÅŸekilde harmanladığı, Mert Fırat sırıtmadığı ve oynadığı her filme ayrı bir tat katan adam Ahmet Mümtaz Taylan‘ın kadroda bulunması kafi olduÄŸu için oyunculuk namına pek bir falsö yok filmde. Dokundurulabilecek tek söz, Belçim Bilgin‘in inandırıcılığına, baÅŸkanın lise öğrencisi kızı havasını bir türlü veremediÄŸine. Normaldir, Türk sinemasında 30 yaşına gelip de lise öğrencisi olduÄŸuna inanabildiÄŸimiz üç kiÅŸi vardır zaten; Kemal Sunal, Tarık Akan ve Halit Akçatepe. Onun haricinde ne bir Türk filmi, ne de bir Türk dizisi izleyiciyi inandıramamıştır koca koca adamların, kadınların lise öğrencisi olduklarına. O yüzden bu kusuru es geçip, puanını kırmıyoruz filmin.
Åžiir son derece yoÄŸun bir ÅŸekilde kullanılıyor filmde. HoÅŸ, bir filmde bu kadar çok ÅŸiir ve ÅŸiire bu kadar çok güzelleme olduÄŸunda filmin kendisi de ÅŸiir gibi oluyor mu, o tartışılır. Yalnız ÅŸuna deÄŸinmek isterim ki, hikaye duygulandırıp, gözleri yaÅŸartmaya, bütün seyirciyi yakalamaya son derece müsait ve dramatik olduÄŸu halde, Yılmaz ErdoÄŸan buradan tek puan kazanmaya çalışmamış, tribünlere oynamamış. Dram denildiÄŸinde akla ilk gelen ve akıllardaki bu yerini sonuna kadar hakeden bir “Babam ve OÄŸlum” dramı çıkabilirmiÅŸ pekala. Sadece bu mert tavır bile filmin derdinin ve kimyasının bambaÅŸka ÅŸeyler olduÄŸunu göstermek açısından önemlidir kanaatimce. Öte taraftan ÅŸair karakteri oluÅŸturmak hiç kolay iÅŸ deÄŸildir mesela. O kafalarda yer etmiÅŸ biraz romantik, biraz avare, biraz başında kavak yelleri esen, biraz hayatı baÅŸka gözle seyreden, biraz da acıyla yoÄŸrulmuÅŸ adamı yazmak da zordur, oynamak da. Hikayenin ana karakterleri olan iki ÅŸair Rüştü ve Muzaffer bu açıdan çok iyi ortaya konulmuÅŸ. Yazan ve yöneten olaraktan Yılmaz ErdoÄŸan’ın ÅŸair ve mizah yanı kuvvetli kimliÄŸinin faydası olmuÅŸtur diyeceÄŸim geliyor sadece.
Filmle ilgili internet üzerinde gördüğüm genel izleyici ÅŸikayeti beklentinin çok yüksek olmasına karşın filmin o kadar da üstün nitelikli olmayışı, kabaca “bi Alex olmayışı” idi. Sinema izleyicisinde yeni moda akım bu; BeklediÄŸimKadarÇıkmadıcılık. Ne bekliyordun da ne buldun ki? Sanırım her yerli yapımdan bir EÅŸkiya, bir Babam ve OÄŸlum fevkaladeliÄŸi, en olmadı bir Vizontele güzelliÄŸi bekleniyor. Hep en birinci film olsun, hep en bir güzeli olsun, izlemiÅŸken şöyle “ölmeden önce görülmesi gereken 1000 film” türü bir ÅŸey izlemiÅŸ olayım ki dünya üzerindeki sınırlı vaktimin ÅŸanı yücelsin hamlığı. Oysa ki sinema kültürümüze ve tarihimize böylesi bir film eklenmiÅŸ olması gayet güzel. Varsın en bir güzeli olmasın.
Bir ikincisi eleÅŸtiri de Yılmaz ErdoÄŸan’ın zaten yazıp yönettiÄŸi bir filmde oynamasının, hatta Behçet Necatigil rolünü kendisine uygun görmesinin küstahlık, ukalalık olduÄŸu yönünde. Sanki bunun ilk örneÄŸi kendisiymiÅŸcesine. Woody Allen, Sdney Pollack, Clint Eastwood hatta dünkü çocuk denilebilecek Ben Affleck yazıp, yönetip, oynarken zaten oyuncu olan Yılmaz ErdoÄŸan kendi filminde neden oynamasın. Bir ÅŸairi, kendisi de ÅŸair olan bir oyuncu sırf aynı zamanda yönetmen olduÄŸu için oynamamalı mıdır ? Ne mahsuru, ne kusuru var ? Artısı var eksisi yok kanaatimce.
Nihai olarak Kelebeğin Rüyası gayet iyi film. Başarılı da aynı zamanda. Teknik olarak da, bir bütün olarak da. Şiir gibi değil, şairane değil belki, ama kesinlikle çok iyi bir düzyazı.
Son Yorumlar