Gravity (Yerçekimi)
Gravity, Hubble teleskobunu tamir etmekle meÅŸgul bir grup astronotun baÅŸlarına gelen bir felaket sonrası hayatta kalma mücadelelerini konu alıyor. BaÅŸrolleri -tüm rolleri aslında- Sandra Bullock ve George Clooney oynuyorlar. Her ne kadar yakın plan çekimler fazla olsa da çoÄŸunlukla astronot baÅŸlığı içinde yüzlerini bile seçmekte zorlandığımız ve yine çoÄŸu hareketleri bir takım teknolojik araç gereçler eÅŸliÄŸinde gerçekleÅŸtiÄŸi için oyunculuÄŸun öne çıkmasına fırsat verecek bir film deÄŸil Gravity. Lakin ÅŸuradan görebileceÄŸimiz üzere Sandra Bullock’un oynadığı Ryan rolü için Natalie Portman ve George Clooney’nin oynadığı Matt rolu için Robert Downey Jr. düşünülüyormuÅŸ ilk zamanlar. Daha yerinde olurmuÅŸ demeden edemeyeceÄŸim.
Tür olarak bilim kurgu değil. Bilim var da kurgusu yok. Filmde geçenler mevcut bilim-teknik ile yaşanan, yaşanabilir olaylar. Tam olarak dram-gerilim türü bir uzay filmi. Öyle içinde uzay geçen her film bilim-kurgu değildir.
Galiba bol yıldızlı veya bol eÄŸlenceli veya bol aksiyonlu, tez zamanda popüler olması muhtemel, hasılat beklentisi yüksek filmleri ifade etmek için kullanılan “giÅŸe filmi” tabirinden baÅŸka bir de büyüsünü sadece salonda izleyerek algılayabileyeceÄŸimiz filmlere bir tabir gerek. “Salon filmi”, “perde filmi” filan denebilir mesela. Hobbit, Dark Knight, Superman, Spider Man, Avengers gibi filmleri evde izlemek ile sinemada izlemek arasında gece ile gündüz kadar fark var.
Gravity tam olarak böylesi bir film. KliÅŸe tabirle görsel şölen. David Copperfield’ı izlemek gibi. Olan bitenden gözünü alamama durumu. Fena halde bastıran bir “seyretme” güdüsü. Bu etkide en büyük pay sahibi insan bünyesinde deÄŸiÅŸik duygular uyandıran uzaydan Dünya görünümü ile ürpertici uzay boÅŸluÄŸunun hemen her sahnede arka planda oluÅŸu ve filmin önemli bir bölümünde ÅŸahit olduÄŸumuz yerçekimsiz ortamın cazibesi. Senaryo, kurgu filan olmasa ve kamera dümdüz orayı burayı çekse izlenir bu arka plan. 3D çekimlerin hakikaten üç boyut duygusu vermesi, görsel efektlerin, kamera hareketlerinin, sesin, müziÄŸin ve diÄŸer bütün teknik detayların fevkaledenin fevkinde oluÅŸu ile bir sinema filminden beklenebilecek pek çok ÅŸeyi pek çok iyi yapmış film. Etkilenmemek mümkün deÄŸil.
(Filmi izlememiÅŸ olanlar duymamamsı gereken ÅŸeyler duyabilir bundan sonra…)
Filmle ile ilgili çeşitli eleştirilerde ve astronotlarla yapılmış röportajlarda filmin bir çok teknik hata içerdiğinden bahsedilmiş. Fikrimce bunların bir çoğu gözardı edilebilir. İzleyicinin beğenisini, etkilenişini değiştirecek şeyler de değiller. Meğer bizim atmosferimiz mavi ışığı kırdığı ve dağıttığı için sarı gördüğümüz Güneş, uzaydayken beyaz gözükürmüş. Astronotlar astronot kıyafetlerinin içine öyle havalı iç çamaşırlar değil de özel tasarlanmış bir içlik giyerlemiş. Kimin umurunda.
Ve fakat sinema görsel olduÄŸu kadar soyut ve edebi bir sanat da aynı zamanda. Dolayısıyla bir filmi sadece görsel yanıyla, çekim marifetleri ile deÄŸerlendirmek hata olur. Ardada sıralanmış görüntülerin ve senaryo metninin bir arada anlatabildiÄŸi cümlelerin, hissettirdiÄŸi duyguların olmasını, görsel olarak çok yukarı seviyelere çıkmış olanın mana olarak yüzeyde kalmamasını bekleriz. Gravity’de eksik ve 2001:A Space Odyssey‘de fazlasıyla mevcut olan budur. Ne uzay boÅŸluÄŸunda bir başına hayatta kalma mücadelesinin derinliÄŸine inebilmiÅŸ, ne o büyük çaresizlik havasını hissettirebilmiÅŸ, ne de bir astronotun çok kendine has, çok benzersiz olmasını beklediÄŸimiz ruh haline, duygularına ışık tutabilmiÅŸ. Herhangi bir aksiyon, gerilim veya korku türü filmde rastlayabileceÄŸimiz hayatta kalma mücadelesinden, yaÅŸamak isteÄŸinden çok farklı, çok ötelerde olan bu durumu pas geçmiÅŸ neredeyse.
Bir de iki karakterden birisi panik, stres ve endiÅŸeler içinde hakikatli bir çaresizlik hissi yaÅŸarken ve biraz biraz bize de yaÅŸatabilirken bunu, diÄŸerinin rahat, esprili ve olup bitenlere kayıtsız, cennetten tapulu o rahat hali yaÅŸananların bir kurgu olduÄŸu, aksettirilmeye çalışılan gerçekliÄŸin az sonra duyulacak “kestikk” sesiyle bitiverecek olan bir oyun, ÅŸakacıktan bir felaket olduÄŸu hissiyatı oluÅŸturuyor insanda. Veya en hafifinden, yine o bildik, kabak tadı vermiÅŸ mutlu sonun, ferahlatan kurtuluÅŸun yaÅŸanacağı ÇarÅŸambadan belli oluyor. Daha güzel tabirle; “AÄŸzını büzüşünden Ömer diyeceÄŸi belliydi…”
Bütün olumsuz veya eksik taraflarına rağmen nihai olarak son derece etkileyici ve başarılı bir film olduğunu söylemek gerek.
uzayda olma hissini merak ettirmesi, kendini boÅŸlukta asılı kalmış gibi hissettirmesi açısından evet, etkileyici ama baÅŸarılı bir film deÄŸildi bence..olan bitenler, yaÅŸatılmak istenen panik halini yaÅŸatan sahneler çok kliÅŸe, çok sıradandı..çok daha sakin, o uzay boÅŸluÄŸunun, o sonsuzluÄŸun anlamına layık bir film bekledim ben..öyle bir ruh haliyle oturdum koltuÄŸa ama bana verilen “kırmızı kabloyu mu keseyim mavi kabloyu mu”dan bir milim bile ötesi deÄŸildi..halbuki hazır o boÅŸluÄŸun içinde hissetmiÅŸken bir de güzel edebiyat yapılabilseydi efsaneleÅŸirdi..sonsuzluÄŸa yazık oldu, ne diyeyim..
2001:A Space Odyssey’i izlediÄŸimin ertesinde gidip uyarlanan kitabı aldım ama gravity bittiÄŸinde üzgündüm sadece..çünkü beni koltuÄŸumdan eden ilk anlar, filmin sonuna doÄŸru artık iyice oturtmuÅŸtu koltuÄŸa..
Tamam berbat bir film… her ne kadar gerçek film eleÅŸtirmenleri sinema tarihinin en etkileyici uzay filmi olarak addedse de gerçekten kötü bir film…Belki tüm o yokluÄŸun (uzay boÅŸluÄŸunu kastediyorum – hani içinde hiç bir ÅŸeyin olmadığı büyük soÄŸuk boÅŸluk) içerisinde hayatta kalmaya çalîşırken uzaylı yaratıklar da gelip saldırmaya baÅŸlasaydı, Sandra kurtulup tam yeryüzü ne ineceÄŸi sırada hükümet diÄŸer bir ülkenin füze saldırısı zannedip Sandrayı yok etseydi daha güzel olur mu diye düşünüyorum.
Neyse artık bi dahaki sefere, belki ülkemizden daha iyileri çıkar. Ama şurası da bir gerçek, artık ömür boyu Türk film yorumlarını dinlemek veya okumak istemiyorum.