ArÅŸiv

Yazar ArÅŸivi

Elveda Ya Festival-i Ramazan !

Pazar, 04 AÄŸu 2013 5 yorum

Haftalar önce baÅŸlayan haberlerden, tanıtımlardan ve reklamlardan da anlaşılacağı üzere bu Ramazan da tam bir “festival” havasında geçecektir !

GeçtiÄŸimiz sene Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Ramazan’ın festival ayı olmadığı, bambaÅŸka bir havasının olduÄŸu, olması gerektiÄŸini söyleyen bir iki kelam ettiÄŸinde “iÅŸte bunun gibi bir cümleydi rahatsızlığımı dillendirecek” ÅŸey demiÅŸtim.

An itibariyle sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan Ramazan’ı da kendimize benzetmiÅŸ, çağımıza uydurmuÅŸ bulunuyoruz. Çalsın davullar, biriksin kuponlar, baÅŸlasın konserler, kurulsun ziyafetler! Ve ÅŸu ezan da okunsun artık !

Bütün reklam kampanyalarının Ramazan’ın manevi gücüne sırtını dayamış yavÅŸak halini mi,

Ramazan ayının ait olduÄŸu dinin alenen ve katiyetle yasak ettiÄŸi faizi ve faizli kredilerini “Ramazan kredisi” adıyla sunmaktan ve pazarlamaktan, bu durumun mantıksal bir çeliÅŸki taşıdığı çok açık olsa da bundan zerre geri durmayan gözü dönmüş, aklı durmuÅŸ bankalarımızı mı,

Menülerini alabildiÄŸine ÅŸiÅŸirerek ve “fix” leyerek durumdan vazife çıkaran, fırsatçılığın dik alasını yapan restoranlarımızı mı,

Eyüb‘ün, Sultanahmet‘in ve hatta maalesef artık Süleymaniye‘nin de o yüce duruÅŸlarını, o tarih ile yoÄŸrulmuÅŸ kudretli manevi havalarını ve mekanlarını bir şölene, bir geziye, bir mesireye, bir eÄŸlenceliÄŸe dönüştüren hallerimizi mi,

Bütün anlattıkları menkıbecilikten öteye gitmeyen, ve bunları da YeÅŸilçam melodramları tadında aÄŸlak aÄŸlak anlatan, adeta bir “reality show” yapan hocalarımızı mı(Evet Nihat HatipoÄŸlu, evet Ömer DöngeloÄŸlu filan),

Ramazan’ı ticaret kafasından baÅŸka bir kafa ile düşünemeyen esnafımızı, tüccarımızı mı söyleyeyim…

Ne söyleyeyim ki. Çok öyle uzun uzadıya yazıp dökesim yok. Bu durumun müslüman bir bünyede nasıl bir rahatsızlık oluÅŸturduÄŸu veya en azından oluÅŸturması gerektiÄŸi ve Ramazan’ın “ruh iklimi” ile nasıl bir tezat oluÅŸturduÄŸu kanımca bir his meselesidir. Tıpkı bir ÅŸiir gibi. Aklın çok da anlayamayacağı, itirazlar getireceÄŸi, rasyonel veriler ile ortaya dökmenin rasyonel akla rasyonel gelmeyeceÄŸi aÅŸikar.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Pocket (Read It Later)

PerÅŸembe, 11 Tem 2013 2 yorum

Pocket_Read_It_Later

Yeni tanıştığım, son derece faydalı bir uygulamadan bahsedeyim kısaca. Halkın Read It Later olarak bildiÄŸi uygulamanın adı geliÅŸtirici ÅŸirket tarafından yaptığımız iÅŸ sadece “sonra oku” servisi olmaktan çıktı denilerekten Pocket olarak deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ. Uygulama internette gezinirken “buna daha sonra bakınsam ya” dediÄŸimiz türden sayfaları kaydedip, bu sayfalara dilediÄŸimiz yerden eriÅŸebilmemizi saÄŸlıyor. Andorid, IPhone, iPad, Kindle Fire cihazlara ve bütün tarayıcılara uygun sürümleri mevcut.

Sayfalar 3 farklı ÅŸekilde “Pocket” a kaydedilebiliyor. Birincisi bütün tarayıcılar için mevcut olan eklenti aracılığıyla. Tıpkı eski usül yöntem sık kullanılanlara eklemek gibi sayfalar adres çubuÄŸunun yanına gelen bir buton veya saÄŸ tık menüsüne eklenen “Save Link To Pocket” butonu ile kaydedilebiliyor. Ä°kincisi halihazırda entegre olduÄŸu 300 küsür uygulama üzerinden “Pocket” a kaydet diyebiliyorsunuz. Ve son olarak üçüncüsü ilgili sayfanın linkini add@getpocket.com adresine mail olarak göndermek de aynı iÅŸi yapıyor.

Kaydedilen bu sayfalara iki şekilde erişilebiliyor. Birincisi tarayıcı eklentisi üzerinden. İkincisi ve asıl işlevsel olanı mobil cihazlara yüklenen Pocket uygulaması üzerinden. Tabi mobil uygulamayı diğer yerlerden eklediğiniz sayfalarla eşlenmiş halde tutmak için, sadece kullanıcı adı ve şifre girerek oluşturduğunuz kullanıcı ile giriş yapmak gerekiyor.

Soldaki tarayıcı eklentisinin, sağdaki de mobil uygulamanın ekran görüntüsü. Uygulamayı indirebileceğiniz ve daha detaylı inceleyebileceğiniz web sitesi de şurası

read_it_later_pocket_2

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail
Kategoriler:Web Etiketler:,

Google Guava – EventBus (Observer Pattern Uygulaması)

Cumartesi, 25 May 2013 Yorum yapılmamış

Google’ın faydalı kütüphanesi Guava‘da geniÅŸ kullanıma müsait, esnek ve sade bir observer pattern uygulaması mevcut; EventBus. SaÄŸladığı diÄŸer bazı avantajlarla beraber düşününce birden observer pattern ihtiyacı olan her duruma uygulanabilir geldi gözüme. Bir nevi “silver bullet” gibi. Elbette ki deÄŸil, yok öyle bir ÅŸey.

EventBus sınıfı observer pattern‘deki olay yayınlayıcısı sınıfa (publisher) karşılık geliyor. EventBus’ın yayınlayacağı olaylardan haberdar olmak isteyen sınıflar (subscriber) bu sınıfa kayıt oluyorlar. Kayıt olmuÅŸ bu sınıflar EventBus bir olay yayınladığında @Subscribe ile belirtilmiÅŸ, tek parametresi yayınlanan olayın tipinde bir parametre olan metotları ile bu olayı yakalayabiliyorlar. EventBus haber vereceÄŸi metodu/metotları bulurken sınıf hiyerarÅŸisini dikkate alıyor. Bu durum çok biçimliliÄŸe elveriÅŸli, esnek kod yazabilmek açısından oldukça kullanışlı.

Bir örnek üzerinden anlatacak olursam; PolitikaHaberi, SporHaberi, HavaDurumuHaberi tipinde ve her biri Haber‘den türemiÅŸ sınıflar olsun. @Subscribe ile bildirilmiÅŸ ve tek parametresi PolitikaHaberi olan bir metot PolitikaHaberi türünde haberleri dinleyebilir. Genel bir ihtiyaç durumunda her türlü haber dinlenmek isteniyorsa mesela, bu iÅŸ @Subscribe ile bildirilmiÅŸ ve tek parametresi Haber olan bir metot ile yapılabilir.

...
@Subscribe
public void listenToSportsNews(SportsNews sportsNews){
	System.out.println("Hearing from..." + sportsNews.getType());
	for(String news : sportsNews.getNews()){
		System.out.println(news);
	}
		
}
...

@Subscribe
public void listenToNews(News newsNewsNews){
	System.out.println("Hearing from any type of news. This time : " + newsNewsNews.getType());
	for(String news : newsNewsNews.getNews()){
		System.out.println(news);
	}
	
}
...
...
//Create newsEventBus object
		EventBus newsEventBus = new EventBus("News from Earth !");;
		
		//Create newsBulletin
		NewsBulletin newsBulletin = new NewsBulletin();
		
		//Create newsListener, and register to the newsEventBus (start listening to)
		NewsListener newsListener = new NewsListener();
		newsEventBus.register(newsListener);
		
		//Publish news
		newsEventBus.post(newsBulletin.publishPoliticsNews());
		newsEventBus.post(newsBulletin.publishSportsNews());
		newsEventBus.post(newsBulletin.publishWeatherNews());
		
		//Unregister from the newsEventBus (stop listening to)
		newsEventBus.unregister(newsListener);		
...

Burada bilinmesi gerek yukarıda da söylediğim gibi EventBus bir olay yayınladığında çağıracağı metotları sınıf hiyerarşisini dikkate alarak buluyor. Bu yüzden SporHaberi yayınlandığında bunu hem spor haberi dinleyen hem de haber dinleyenler duymuş oluyor. Daha veciz bir ifadeyle Haber dinleyen her türlü haberi, SporHaberi dinleyen yalnızca spor haberini duyuyor.

EventBus sınıfı uygulamanın ihtiyacına bağlı olarak bir kere/tane (singleton) veya birden fazla oluşturulabiliyor. Farklı bağlamları olan her bir olay grubu için bir EventBus tanımı yapılabilir pekala. Daha fazla uzatmadan kaynakları işaret ederek bitireyim. Google Guava kütüphanesine şuradan erişilebilir. Detaylı bilgi ve açıklama için Google geliştirici sayfası da şurada. Eli yüzü daha düzgün bir örnek uygulama da burada

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Kelebeğin Rüyası

Çarşamba, 20 Mar 2013 Yorum yapılmamış

kelebegin_ruyasi
KelebeÄŸin Rüyası kendi tabiriyle ÅŸiire bahane hayatların ve aÅŸkların hikayesi. Edebiyata ve ÅŸiire tutkun iki ince hastalıklı genç Rüştü ve Muzaffer, II.Dünya Savaşı’nın gölgesindeki 1941 Türkiye’si, Zonguldak ve haliyle kömür madenleri…Bu iki genç ÅŸair, hocaları Behçet Necatigil‘in önderliÄŸinde dönemin en önemli edebiyat dergisi Varlık‘ta boy göstermeye çalışırlarken belediye baÅŸkanının kızının ÅŸehre geliÅŸiyle bütün olaylar bambaÅŸka bir seyir alır. Åžiir hayatın ötesine geçer, ÅŸiir harici herÅŸey oynanması gereken bir rol, yaÅŸanması gereken bir parça acı haline gelir.

Filmle ilgili söylenecek olan ilk ÅŸey bir dönem filminde üstesinden gelinemediÄŸinde bütün filmi berbat edip komik, ucuz ve sıradan bir hale getirebilen mekan, kostüm, müzik ve görsel efekt konularında son derece baÅŸarılı olduÄŸu. Çok rahatlıkla Dedemin Ä°nsanları‘nı veya Uzun Hikaye‘yi geride bıraktığı söylenebilir. 1941 1941 gibi çekilmiÅŸ. Ãœstelik öyle kısıtlı mekanlarda da deÄŸil. “Türk sineması adına sevindirici” diyesim geldi : )

Kıvanç TatlıtuÄŸ neredeyse tek kare “Kuzey” izlenimi vermeden inandırarak oynadığı, Yılmaz ErdoÄŸan kendisinde zaten mevcut olan ÅŸair kimliÄŸini Behçet Necatigil karakteriyle gayet usturuplu bir ÅŸekilde harmanladığı, Mert Fırat sırıtmadığı ve oynadığı her filme ayrı bir tat katan adam Ahmet Mümtaz Taylan‘ın kadroda bulunması kafi olduÄŸu için oyunculuk namına pek bir falsö yok filmde. Dokundurulabilecek tek söz, Belçim Bilgin‘in inandırıcılığına, baÅŸkanın lise öğrencisi kızı havasını bir türlü veremediÄŸine. Normaldir, Türk sinemasında 30 yaşına gelip de lise öğrencisi olduÄŸuna inanabildiÄŸimiz üç kiÅŸi vardır zaten; Kemal Sunal, Tarık Akan ve Halit Akçatepe. Onun haricinde ne bir Türk filmi, ne de bir Türk dizisi izleyiciyi inandıramamıştır koca koca adamların, kadınların lise öğrencisi olduklarına. O yüzden bu kusuru es geçip, puanını kırmıyoruz filmin.

kelebegin_ruyasi

Åžiir son derece yoÄŸun bir ÅŸekilde kullanılıyor filmde. HoÅŸ, bir filmde bu kadar çok ÅŸiir ve ÅŸiire bu kadar çok güzelleme olduÄŸunda filmin kendisi de ÅŸiir gibi oluyor mu, o tartışılır. Yalnız ÅŸuna deÄŸinmek isterim ki, hikaye duygulandırıp, gözleri yaÅŸartmaya, bütün seyirciyi yakalamaya son derece müsait ve dramatik olduÄŸu halde, Yılmaz ErdoÄŸan buradan tek puan kazanmaya çalışmamış, tribünlere oynamamış. Dram denildiÄŸinde akla ilk gelen ve akıllardaki bu yerini sonuna kadar hakeden bir “Babam ve OÄŸlum” dramı çıkabilirmiÅŸ pekala. Sadece bu mert tavır bile filmin derdinin ve kimyasının bambaÅŸka ÅŸeyler olduÄŸunu göstermek açısından önemlidir kanaatimce. Öte taraftan ÅŸair karakteri oluÅŸturmak hiç kolay iÅŸ deÄŸildir mesela. O kafalarda yer etmiÅŸ biraz romantik, biraz avare, biraz başında kavak yelleri esen, biraz hayatı baÅŸka gözle seyreden, biraz da acıyla yoÄŸrulmuÅŸ adamı yazmak da zordur, oynamak da. Hikayenin ana karakterleri olan iki ÅŸair Rüştü ve Muzaffer bu açıdan çok iyi ortaya konulmuÅŸ. Yazan ve yöneten olaraktan Yılmaz ErdoÄŸan’ın ÅŸair ve mizah yanı kuvvetli kimliÄŸinin faydası olmuÅŸtur diyeceÄŸim geliyor sadece.

Filmle ilgili internet üzerinde gördüğüm genel izleyici ÅŸikayeti beklentinin çok yüksek olmasına karşın filmin o kadar da üstün nitelikli olmayışı, kabaca “bi Alex olmayışı” idi. Sinema izleyicisinde yeni moda akım bu; BeklediÄŸimKadarÇıkmadıcılık. Ne bekliyordun da ne buldun ki? Sanırım her yerli yapımdan bir EÅŸkiya, bir Babam ve OÄŸlum fevkaladeliÄŸi, en olmadı bir Vizontele güzelliÄŸi bekleniyor. Hep en birinci film olsun, hep en bir güzeli olsun, izlemiÅŸken şöyle “ölmeden önce görülmesi gereken 1000 film” türü bir ÅŸey izlemiÅŸ olayım ki dünya üzerindeki sınırlı vaktimin ÅŸanı yücelsin hamlığı. Oysa ki sinema kültürümüze ve tarihimize böylesi bir film eklenmiÅŸ olması gayet güzel. Varsın en bir güzeli olmasın.

Bir ikincisi eleÅŸtiri de Yılmaz ErdoÄŸan’ın zaten yazıp yönettiÄŸi bir filmde oynamasının, hatta Behçet Necatigil rolünü kendisine uygun görmesinin küstahlık, ukalalık olduÄŸu yönünde. Sanki bunun ilk örneÄŸi kendisiymiÅŸcesine. Woody Allen, Sdney Pollack, Clint Eastwood hatta dünkü çocuk denilebilecek Ben Affleck yazıp, yönetip, oynarken zaten oyuncu olan Yılmaz ErdoÄŸan kendi filminde neden oynamasın. Bir ÅŸairi, kendisi de ÅŸair olan bir oyuncu sırf aynı zamanda yönetmen olduÄŸu için oynamamalı mıdır ? Ne mahsuru, ne kusuru var ? Artısı var eksisi yok kanaatimce.

Nihai olarak Kelebeğin Rüyası gayet iyi film. Başarılı da aynı zamanda. Teknik olarak da, bir bütün olarak da. Şiir gibi değil, şairane değil belki, ama kesinlikle çok iyi bir düzyazı.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Kasko İçin En Uygun Fiyat

Cumartesi, 09 Mar 2013 1 yorum

Kasko yaptırmak için uygun fiyat ve sigorta şirketi aramak araç sahiplerinin her sene en az bir kere yaşadıkları bir telaşe. İşte tam da bu ihtiyaca cevap vermek üzere oluşturulmuş bir internet sitesi mevcut artık. Verdiğiniz bilgiler doğrultusunda sisteme üye olan acenteler size teklif sunuyorlar. Acente acente dolaşmak yerine, acenteler size teklif sunuyorlar kısacası. Müşteri yanlısı ücretsiz bir aracılık hizmeti olarak da düşünülebilir.

Sitenin kulllanımı oldukça basit. Ayırca sadece Kasko için değil Trafik, Sağlık, Dask ve Konut sigortaları için de benzer şekilde teklif alınabiliyor. Buyrun buradan yakın

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Sinema Salonu Hedonizmi

Salı, 29 Oca 2013 2 yorum

Tam olarak trafikte yeşil ışığı ilk görenin kornaya basmasıyla, ya da izlerken türlü küfürler savurduğumuz insanlığını, vicdanını, ahlakını ve de ruhunu şeytana satmış futbolcu türünün birebir kopyalarını halısaha maçında görmemizle aynı zamanlara gelir sinema salonlarında film izlenemez oluşu. Sabırsızlığımızın, şuursuz telaşemizin, tahammülsüzlüğümüzün ve vurdumduymazlığımızın ucuna bir halka daha, hepsinden beter; umuru hariciye noksanlığı.

Babamın eski arkadaÅŸlarından birinden duyduÄŸumda kazınmıştı zihnime. YeÄŸenim -yeÄŸenim denesi kadar küçüktüm o zaman ÅŸimdi kocaman adam oldum- demiÅŸti; “Bir adamda umuru hariciye yoksa at çöpe gitsin”. Sonradan öğrenmiÅŸtim ki bu bizimkilerin umuru hariciye dedikleri ÅŸeyin sözlükteki karşılığı bildiÄŸin dış iÅŸleri‘ydi. Ama kastedilen insanın çevresine rahatsızlık vermeme hassasiyetiydi, bir arada yaÅŸayabilmenin gerektirdiÄŸi duyarlıklıktı.

Patlamış mısırı kurabiye canavarı edasında yiyenlerin çıkardığı hatır hutur sesi(veya katur kutur, her türlü sinir bozucu ses ünlemi düşünülebilir), gayesi film izlerken patlamış mısır yemek deÄŸil de, patlamış mısır yerken araya bir de film sıkıştırmak istermiÅŸ gibi olanların benzer kendinden geçmiÅŸliÄŸi, abur cubur paketlerinden gelen ince, tiz hışırtı, dört bir tarafta maytap gibi patlayan kutu kola açma sesleri ve film sonrası salonun içler acısı kullanılıp fırlatılmışlığı…Oldu olacak içeriye çay söyleyip iki de sigara tellendirseydiniz…Tek tek bakıldığında çok rahatsız etmezmiÅŸ gibi gelen bu ÅŸeyler bir araya gelince veya belli bir ses eÅŸiÄŸini geçince veya uzunca bir süre devam edince çekilmez bir hal alıyor. Önce hoÅŸgörülemez, sonra tahammül edilemez, sonra da sabır edilemez hale geliyor. Bütün bunlar ölümüne bir keyfiyetin eseri. Tam teÅŸkilat umuru hariciye noksanlığı…

Sinemayı zihninde nasıl bir keyif, nasıl bir eÄŸlence aracı olarak yerleÅŸtirmeli ve özgürlüğü ne sanıyor olmalı ki insan bu kadar hedonist ve hemen dibindeki diÄŸer bir insana verdiÄŸi rahatsızlıktan bu kadar bihaber olabilsin, bilemiyorum, kestiremiyorum. O an, o insanın boynunun elektriklendiÄŸini hissettiÄŸi an, ne sese ne görüntüye odaklanabildiÄŸi an, filmi izleyen diÄŸer insanların bundan rahatsız olabileceÄŸi fikrinden fersah fersah uzak insanlar içinde bulunduÄŸumu düşünmek dahi orayı terketmek hissini oluÅŸturuyor bünyede. Terketmeyip rica etmek, uyarmak veya tartışmak filan yel deÄŸirmenlerine karşı Don KiÅŸot’u oynamak gibi; baÄŸlamından kopuk, mobilyalık keresteden çiçek dilemek gibi; anlamsız…Belki de takıntılının, huysuzun önde gideniyizdir.

Bütün bu durumun giÅŸe filmi de denen, o daha çok seyirciye hitap eden filmlerdeki hali hepten beter. Ki geçen hafta birine denk geldim kazara, dersimi aldım. GiÅŸe filmi diyerek bir filmi baÅŸtan ikinci sınıf ilan etmeyi çok elitist, çok züppece bulduÄŸumdan böylesi filmleri tamamen reddetmeyi doÄŸru bulmuyorum. Ama illa da izlenecekse gösterimden kalkmasına beÅŸ kala tenha bir salonda izlenir, biter gider…Mevzu özgürlüğün tanımı, nerede bitip nerede baÅŸladığı, bir arada yaÅŸamak, hoÅŸgörü-tahammül iliÅŸkisi vay efendim kentlileÅŸmek filan derken uzayıp gitmeye meyilli. Gerek yok.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

The Hobbit : An Unexpected Journey

Salı, 22 Oca 2013 1 yorum

Varolan Dünya içinde daraldığını hissettiÄŸinde, gerçeklik fena halde boÄŸduÄŸunda, gerçek ile saçma birbirine girdiÄŸinde bir masalın içinde kaybolup gitmek ister insan. Bir baÅŸka Dünya tasviri fena halde çekici gelir göze, bir baÅŸka varoluÅŸ. Ne kadar da özlemiÅŸiz meÄŸerse o baÅŸka Dünya tasvirini; Orta Dünya‘yı. Hobbitleri ve Shire’ı, bilge Elfleri ve Rivendell’i, Gollum’u, Gandalf’ı, orkları, cüceleri, daÄŸları, nehirleri, ormanları, patikaları. Hepsinden öte bir masalın içindeymiÅŸ hissine kapılmayı.

Kent hayatının bütün keşmekeşi ve şuursuzluğu içinde mutluluğu tek düzelikten sıyrılarak filan yakalayabileceğini sanan nesiller olaraktan Hobbitlerin o yinelenen hayat içerisinde yakalayabildikleri mutluluğu görmek, insana benzerini dilemenin dayanılmaz ağırlığını yaşatan cinsten bir duygu. Dört bir tarafımızda yükselen yaşam mimarlıklarının, yaşam merkezlerinin ve de yaşam bilmem nelerinin içinde yaşayıp gittiğimiz, bütün gelecek planlarını buralara doluşmak üzere kurgulamamız konusunda ağır tahriklere ve de hilelere maruz kaldığımız bir dönemde garip yada ironik olan; bütün bu yeni mimari rükuşluğun ve pragmatikliğin içinde dekoratif unsur olmaktan öteye geçme şansı olmayan nehirlerin, şelalelerin hakikaten içinden geçtiği, hakikaten doğa ile iç içe ve hakikaten benzeri görülmemiş güzellikte şehirleri görmek. Rivendell, Shire, Erebor ve Dale

The Hobbit : An Unexpected Journey, Lord of the Rings üçlemesinin çok daha öncesinde geçen bir hikayeyi anlatıyor. J.R.R Tolkien‘in 1937’de yazdığı, masal türüne yakın kitabın uyarlaması. Yüzüklerin Efendisi serisinin baÅŸlamasına vesile olan kitap. Çok konuÅŸulduÄŸu üzere 3 kitaptan 3 film, 1 kitaptan 3 film çıkardı Peter Jackson. Yüzüklerin Efendisi üçlemesindekini baÅŸarısından ötürü bu tercihinde kendisine saygı duymaktan öteye geçmek çok anlamlı gelmedi gözüme. Her ne kadar film bittiÄŸinde sonraki iki filme ne kaldı ki desem de, eve gelince baktım ki henüz kitabın da üçte birinde imiÅŸ.

Peter Jackson‘un ve yapım ÅŸirketlerinin Tolkien’in Orta Dünya’sını paraya devÅŸirdiÄŸi, hatta sömürdüğü ÅŸeklinde görüşler var. Bu görüşlerdeki tutarsızlık veya hafiflik, sinemanın yapımcılar açısından yatırım olduÄŸu gerçeÄŸini yadsımaları. Ötesi, baÅŸkası düşünülebilir mi ki zaten ? Ancak film seyirci için bambaÅŸka ÅŸeyler ifade eder. Seyirci için perdedeki ÅŸey bir yatırım deÄŸildir. Filmdir o. Ä°zlenesidir, eÄŸlendiresidir, düşündüresidir, sevdiresidir, alıp götüresidir filan. Kitabın aslını tahrif etmek, yozlaÅŸtırmak, eseri izinsiz kullanmak, sahibini deÄŸersizleÅŸtirmek ve sair durumlar olmadığı müddetçe buyursunlar para da kazansınlar. Hiç bir sorun yok. Ä°kincisi sömürmek denen ÅŸey tek taraflı bir iliÅŸki biçimidir. SivrisineÄŸin insanın kanını emmesi türünden. Ne Yüzüklerin Efendisi’nde ne de Hobbit’de böyle bir durum yok. Åžahsı fikrim deÄŸil bu, rakamlar, yorumlar, eleÅŸtiriler ortada. Alan memnun satan memnun.

Imdb’deki filmle ilgili notlar kısmından öğrendiÄŸim üzere film saniyede 48 kare ile çekilmiÅŸ. Standardın saniyede 24 kare olduÄŸunu düşünürsek, bunun görüntünün gerçekliÄŸine ve 3 boyutluluk algısına ciddi bir artı getirdiÄŸi söylenebilir.

Film elbetteki kitabın birebir perdeye aktarılmış hali deÄŸil. Kitapta olmayan diÄŸer bazı Orta Dünya karakterleri filme dahil edilmiÅŸ. Yanlış hatırlamıyorsam kitapta sadece bir yerde bahsi geçen taÅŸtan devlerin savaşı, yine kitapta sadece yaÅŸanmış olduÄŸunu bildiÄŸimiz Erebor’un ejderha Smaug tarafından yerle bir ediliÅŸi ve Kral Thorin‘in MeÅŸekalkan ünvanını aldığı cüce-ork savaşı filme dahil edilmiÅŸ diÄŸer olaylar. Öyle gözüküyor ki sonraki iki filmde de asıl hikayenin arasında serpiÅŸtirilmiÅŸ benzer olaylar göreceÄŸiz.

Ortaya ne çıkacağı konusunda en çok merak ettiÄŸim bölüm Bilbo Baggins ile Gollum‘un dağın derinliklerinde birbirilerine bilmeceler sordukları bölümdü. MüthiÅŸ bir karşılık bulmuÅŸ filmde kendine. Gollum’un bütün o ÅŸizofrenik halleri birebir yansımış perdeye.

gollumgollum

Fiziksel olarak insanlıktan uzaklaştıkça, insanın mayasında varolan ikiliği daha görünür hale gelmiş olan Gollum uzun çıkarımlara müsait sembol bir karakter. Sağ omzunda bir melek, sol omzunda da bir şeytan eksik. Bütün çirkinliğine rağmen içindeki iyiyi dinlemeye meylettiğinde ortaya çıkan görüntünün seyirciye bu kadar sevimli gelmesi bütün serinin ayrıca değinilmesi gereken bir başarısı, ayrı mevzu.

Ve elbette kitabın başında Thorin‘in okuduÄŸu o gizemli, büyülü, tam olarak bir masal havasındaki ÅŸiire yapılmış müthiÅŸ ÅŸarkı; Misty Mountains.

Hobbit hikayesi asıl hikaye Yüzüklerin Efendisi kadar güçlü olmasa da, ortaya çıkan film Yüzüklerin Efendisi’nin ihtiÅŸamından, havasından ve bütünlüğünden geri kalmamıştır kanaatimce. Oscar’da aday olduÄŸu En Ä°yi Yapım Tasarımı, En Ä°yi Makyaj ve En Ä°yi Görsel Efekt ödüllerini de haketmiÅŸtir. Bir de Misty Mountains’ı En Ä°yi Åžarkı dalında aday görmek isterdik, ama olmamış ilginç bir ÅŸekilde.

Serinin devamı olan The Hobbit: The Desolation of Smaug 2013 Aralık, The Hobbit: There and Back Again de 2014 Temmuz’da gösterime girecekler.

Nihai olarak efsane geri döndü, devam ediyor…

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail