ArÅŸiv

‘SerzeniÅŸ Köşesi’ kategorisi için arÅŸiv

Fransızca Konuşan Lübnanlılar

Perşembe, 05 Eyl 2019 Yorum yapılmamış

Anadolu’nun son derece ortalama bir ÅŸehridir. Ä°ki çift karşılıklı olarak geçirdikleri tatilden, gittikleri yerlerden konuÅŸmaktadırlar. Çiftlerden biri Akdeniz’deki bir tatil beldesini övmektedir. DiÄŸer çifte
gitmelerini tavsiye etmekte, ne de güzel bir yer olduÄŸunu hevesli hevesli anlatmaktadır. Vurucu cümlesini sonra saklamıştır. “Suriyeliler yok hiç !”. Son cümlenin, bir tatil beldesinin güzelliÄŸine övgü olarak ifade edilmesinin ÅŸaşırtıcılığı yetmemiÅŸ olacaktır ki bu kısa film son derece vurucu bir baÅŸka cümle ile biter;

“Bir tek Lübnanlılar var ama onlar da Fransızca konuÅŸuyor…”

Bu kısa film yüzyıllar süren bir kendini kaybedişin keskin bir özeti mi ?

Kapalı göz, yaralı bilinç Batı hayranlığı ve Arap düşmanlığı özelinde
kapalı göz, yaralı bilinç yabancı düşmanlığı bir arada. Nasıl ?

“Hayranlık mutlak taklit getirir. Kime hayran olduÄŸunuza dikkat edin !” demiÅŸti bir güzel insan. Bu kadar hayran olursan bu kadar benzersin ancak.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Ä°statistiklerin ve “NiceliÄŸin EgemenliÄŸi”

Pazar, 26 Kas 2017 Yorum yapılmamış

Ä°statistikler fena halde revaçta. Çok âmiyane olacak amma, yine de söyleyeyim; istatistikler bir olguyu, bir durumu anlamak, aydınlatmak için faydalanılacak rakamsal veriler anlamında araç olmaktan çıkıp, amaç olma yolunda ilerlemektedir. Bu anlamda asıl yerinden uzaklaşıp, olayın bizatihi kendisi haline gelen rakamlar insanın gözünü kör ediÅŸinin resmidir. Gözü bakmaktan görmeye geçiremeyiÅŸin canlı bir örneÄŸidir aynı zamanda. Daha kavramlaÅŸmış haliyle “niceliÄŸin egemenliÄŸi”dir.

Filmin puanının on üzerinden kaç olduÄŸu kadar kaç kiÅŸinin oy verdiÄŸi, hangi yaÅŸlardan ve hangi memleketlerden insanların oy verdiÄŸi, bu oy verenlerin hangi sinema beÄŸenisine ve anlayışına sahip olduÄŸu, filmin hem kategorik olarak, hem amaçsal ve eylemsel olarak türünün ne olduÄŸu, anlatım dili, bütçesi, oyuncuları ve filmin hitap ettiÄŸi kitlenin kimler olduÄŸu gibi niteliÄŸe dönük bilgiler de önemlidir. Hatta daha önemlidir. Bunlar göz önüne alınmadığında Godfather, Schindler’s List, The Shawshank Redemption, Fight Club, The Matrix, Forrest Gump veya iÅŸte The Usual Suspects gibi genel beÄŸeni görmüş, kült meretebesine eriÅŸmiÅŸ filmler gözden kaçmayabilir belki. Ama sizin kiÅŸisel beÄŸeninize ve arayışınıza uygun, hatta belki fena halde vurulacağınız filmleri ıskalayabilir veya azımsayabilirsiniz. Ya da aksi istikamette, Oscar öncesi cilalanmış, allanmış pullanmış Hollywood fiyaskoları ile zamanınınızı israf edebilirsiniz, aldanabilirsiniz, ketenpereye gelebilirsiniz. Rakamların hilekârlığına tav olabilirsiniz. Zîra hileler çoÄŸu kere rakamlarla yapılır.

Futboldan dem vurmadan olmaz. Vuralım;
İsabetli pas sayısı kadar bu pasların sahanın hangi bölgesinde, ne yönde, ne amaçla -çaresizlik neticesi olarak mı, geçiş oyununu kurmak adına mı, tempoyu ayarlamak adına mı veya zaman geçirmek için mi- yapıldığı, nasıl futbol oynayan bir rakibe karşı ve skor kaç kaç iken yapıldığı türünden yine niteliğe dönük sorular da önemlidir. Hatta daha önemlidir.

Kaleye atılan isabetli ÅŸut sayısı kadar isabetin tanımının ne olduÄŸu da önemlidir, ÅŸutun nereden ve nasıl bir hücumun sonucu atıldığı da önemlidir, skor ve rakip de önemlidir. Kaleyi tutmayan ama direÄŸi yalayan 5 ÅŸutunuz varken istatistiksel anlamda çuvallamak nereye düşer. Köşe vuruÅŸundan yaptığınız dümdüz kesme asist diye kayıtlara geçerken, bir hücumu kafasında oynayıp, arkadaÅŸlarına rollerini dağıtıp, sonra da o hücumu golle neticelenecek ÅŸekilde kuran orta saha oyuncusu sırf gol öncesi son pası vermediÄŸi için asist yapmamış ve böylece istatistiksel anlamda boÅŸa mı çalışmıştır ? Falanca oyuncu kaç maç kurtarmış, kaç golü, kaç asisti varmış türünden sorular oyun yapısı itibariyle, yaptıkları istatistiksel baÄŸlamda bir yere oturmayabilecek oyuncular için oldukça adaletsiz cevaplarla noktalanabilir. (Söz gelimi BeÅŸiktaÅŸ’lı OÄŸuzhan Özyakup son derece az asist ve gol ile bitirir sezonları. Ama son 3-4 yıldır istikrarlı bir ÅŸekilde memleketin güzel futbol oynayan yegâne takımının kurgusundaki en önemli elemanlardan biridir. Hâkeza Atiba Hutchinson da öyledir.)

Topa sahip olma oranı kadar, sahip değilken neler yaptığınız, sahip olduğunuz top ile ne yaptığınız, topu nasıl kazandığınız ve yine nasıl futbol oynayan ve ne çapta bir rakibe karşı yaptığınız soruları da önemlidir. Hatta daha önemlidir.

Popüler müzik uygulamalarından Spotify‘ı bu baÄŸlamda ele alırsak mesela, size sürekli popüler olanı boca eden bir teması, bir eÄŸilimi vardır. “En popüler ÅŸarkılar”, “En çabuk yayılmış ÅŸarkılar”, “Dünya çapında en çok dinlenenler”. Sanatçı sayfalarında da o sanatçının en çok dinlenen ÅŸarkıları gözünüzün en kolay göreceÄŸi, elinizin en kolay eriÅŸeceÄŸi yerdedir.

Youtube size en çok izlenenleri işaret eder, en popüler videoları gösterir.

Haber siteleri en çok okunanları(pardon tıklananları),

Film siteleri en çok izlenenleri,

Sözlükler ve Twitter en çok konuşulanı

Sanal marketler en çok satılanı…

Meselenin bir diğer tehlikeli boyutu insan zihnini rakamlarla çıkarımlar yapmaya, rakamlar doğrultusunda arayışlar ve beğenilere tâbi olmaya sevk edişidir. Sizi ana caddelerden ayrılmamaya zorlar. Ana akımdan kopamaz hale gelebilir, ara sokaklara girmeye cesaretiniz ve şevkiniz kalmayabilir. Eğilimleriniz, beğenileriniz popülerleşebilir, hatta sadece popüler olana doğru meyil kazanabilir.

Velhasılı kelâm istatistik, rakamlar ve verilerin niceliksel bütünüdür. Çoğu zaman işlenmemiş ve hamdırlar. Bunları niteliklerinden ve bağlamlarından kopuk bir şekilde okumaya, anlam çıkarmaya çalışmak sığ ve güdük analizler, çıkarımlar ile neticelenir.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması !

Cumartesi, 03 Haz 2017 4 yorum

Bir yazıda daha aynı misâli vermiştim. Maalesef yine neresinden tutsan elinde kalan, neresini düzelteceğini bilemediğin bir vaka ile karşı karşıyayız.

Adamın biri etrafındakilere kurban meselesini şöyle anlatıyormuş;

Hz.Musa Allah’a dua etmiÅŸ. “Ya Rabbi, bana bir kız evlat bahÅŸedersen onu sana kurban edeyim”. Bir zaman sonra Hz.Musa’nın bir kızı olmuÅŸ, adını AyÅŸe koymuÅŸ. ÇocuÄŸun kurban edileceÄŸi zaman gelince Hz.Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış. Tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiÅŸ…

Hikâyenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri artık dayanamamış : “Ben bunun neresini düzelteyim ? Hz.Musa deÄŸil Hz.Ä°brahim, kız deÄŸil erkek, AyÅŸe deÄŸil Ä°smail, Azrail deÄŸil Cebrail, keçi deÄŸil koç !”

BaÅŸlıkta adı geçen program, TRT’nin bu Ramazan ayında ekranlara sunduÄŸu yeni “yarışma programıdır”. Veya diÄŸer bir ifade ile Ramazanı festival sanan zihniyetin son eseridir. Tecavüze uÄŸramış zihinlerini yeÅŸil ile boyadıklarında yaptıklarının meÅŸrulaÅŸtığı, Ä°slamî bir temele oturduÄŸu ve bu ÅŸekilde müslüman kalabilecekleri vehminde olanların son zihin bükme çabası da denebilir.

(Åžunu da arada belirteyim olası yanlış anlaşılmalar için. Kur’an’ın edebî veya musikî bir deÄŸer taşımadığını söylemiyorum. Söylenenler katiyetle Kur’an okumanın kendisi ile ilgili deÄŸildir. Bir baÅŸka hissediÅŸ ile, bir baÅŸka anlama biçimiyle, dilsel karşılık bulmadan da okunabilir Kur’an. Mesele bu ve benzer programlar aracılığı ile kamusal-toplumsal alanda ortaya konan çerçevedir. Ä°ndirgemeci, popülist, gaflet ve dalâlet içinde olan zihniyettir sorun olan.)

ÇeÅŸitli ÅŸehirlerden gelen yarışmacılar ÅŸatafatlı bir yapımın, ÅŸatafatlı stüdyosuna gelirler. “Performanslarını sergilemeden” önce bu yarışmacıların hayatlarından kesitler filan da gösterilir. Kendileriyle hoÅŸ beÅŸ edilir. “Pop bülbül” bizden biridir, sıkıntı yok. Sonra bu yarışmacılar, altyazı ile Türkçe mealin veriliÅŸi eÅŸliÄŸinde Kur’an’dan çeÅŸitli ayetler, sûreler okurlar. Yanlış olmasın aman, Allah rızası için elbette ! He demin performans sergilediklerini filan söyledim amma haÅŸa, öyle deÄŸil, sümme haÅŸa. BildiÄŸimiz Kur’an tilaveti o. Neyse sonra karşılarındaki 3 kiÅŸilik jurimiz önce son derece teknik, meseleye vakıf bir eda ile eleÅŸtirilerini yaparlar, ardından da puanlarını verirler. Stüdyodaki temsili “halk” da oylamaya katılır. Programın aralarında bu “pop bülbüllerimiz” ile garnitür babında muhabbetler yapılır, bir yandan da “bakalım hafta birincisi kim olacak !” temalı heyecan dozunu arttıran ara sıcaklar sunulur. Böylece gün birincisi, hafta birincisi, ay birincisi seçilecektir. Falan filan…

Nasıl tanıdık geldi deÄŸil mi TRT’nin özgün diye sunduÄŸu format ? Çok bilindik bir formatı aldık yeÅŸile boyadık ve “abra kadabra”, Ä°slamî oldu deÄŸil mi ? HoÅŸ, mesele keÅŸke yalnızca format-üslûp meselesi olsa. Hakikaten de herkesi kör alemi sersem mi sanırlar ?

Kur’an-ı Kerim’i salt bir musikî dinleti mertebesine indirgemek müslüman toplumların sıkça içine düştükleri bir hastalık. Mezarlıklarda ölülere okunan bir geleneksel metin, bir dini ritüel enstrümanı haline gelmesi de benzer bir durum. Ä°ÅŸin Kuran-ı Kerim’i popüler kültürün bir reyting aracı haline getirmek gibi hayli ucuz, hayli arızalı bir tarafı da var. Yukarıda özetlenen programın Kuran’ın mesajına, Allah’ın kullarına hitabına, ne dediÄŸine ve o Kuran’ın bir yaÅŸamak biçimi olmaklığına fena halde bigâne olduÄŸu açık. Anlam ile herhangi bir temasları yok. Söylemeye insanın dili varmasa da, Kur’an etrafında bir eÄŸlenceliÄŸin döndüğü musiki özellikleri olan bir nesne olarak konumlandırılıyor bu baÄŸlamda. Merkezde (televizyon mecrasındaki uygulaması bu ve benzeri yarışmalar olan) gösteri olmak üzere, bu gösterinin meÅŸrulaÅŸtırıcı, cazip hale getirici ve de itirazları peÅŸinen susturucu bir unsuru niteliÄŸinde.

Öte taraftan bırakınız Kur’an’ın muhtevasına/içeriÄŸine/esasına dair bir ÅŸey söylemeyi veya sunmayı, tilavetin-güzel okumanın kendisini kutsayan ve kendi başına deÄŸerli hale getiren, muhtevayı/içeriÄŸi/esası öteleyen, donduran bir etkisi de mevcut bu çerçevenin. Öyle ki neredeyse böylesi bir tilavet anlayışı o kitabın sayfalarının açılmasının, oradaki hitaba muhatap olmanın, ona göre bir hayat inÅŸaa etme çabasının ve anlam arayışının önünde bir perdeye dönüşüyor.

Hee bu arada;

Büyük final Kadir Gecesi’nde. Aman kaçırmayın ki bin aydan hayırlı o gecede en güzel Kur’an’ı kimin okuduÄŸuna ÅŸahitlik edin ! Hem kulaklarınızın pası silinir. EÄŸlenceli olur filan.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Yazılım Çalışanlarının Fazla Mesai Bildirisi

Pazar, 04 Eyl 2016 Yorum yapılmamış

1.Yazılım geliştirme süreçlerinin doğasında mevcut olan bir fazla mesai yoktur.

2.Yazılım geliştirme süreçlerinde istinaî olarak var olması mâkul ve meşru planlı fazla mesailer; sürüm geçişleri(version updgrade) ve aktarım(migration) gibi öngörülebilir operasyonlar ile canlı uygulamayı ve kullanıcılarını etkileyen, ortadan kaldırılmasında acilîyet olan hataların düzeltilmesi(bugfix) işlemleridir. Bu durumlar haricindeki bir durumu istisna olmanın ötesine taşıyacak hiç bir süreç, yöntem ve yönelim kabul edilemez.

3.İkinci maddede bahsi geçen fazla mesai durumları hiç bir şart ve koşul altında ücretsiz çalışmayı gerektirmez. Yasal fazla mesai ücreti hiç bir şart ve koşul altında ikram, prim veya jest gibi sunulamaz.

4.İkinci maddede bahsi geçen durumlar söz konusu olduğunda yazılım yöneticilerinin, çalışanlarının hayatlarına doğrudan etkisi olan bir fazla mesai kararını onlardan bağımsız ve onlara aldırış etmeden alması veya dayatması yasal mevzuata uydurulabilirse de herhangi bir nezâket kuralı ile bağdaştırılamaz, herhangi bir edep dairesine dahil edilemez.

5.Ücretsiz, tamamen gönüllülük esasına dayalı(!) fazla mesai yapmayı kabul etmeyen yazılım çalışanının bu ahlakî ve de yasal olan tavrı onun aleyhinde bir çeşit yıldırma veyahut da bir çeşit suçluluk duygusu oluşturma aracına dönüştürülemez, özveri eksikliği olarak telâkki edilemez.

6.Yazılım geliştirme süreçlerinde, plana uyulmadığı veya işlerin son tarihe yetiştirilemeyeceği anlaşıldığında başvurulan ilk çıkış yolunun fazla mesai olarak görülmesi kabul edilemez.
Fazla mesai bir sonuçtur. Nedenler;

-İşlerin ve mevcut iş gücünün hakkı ile öngörülememesi, tartılamaması ve planlanamaması,
-Hızlı geliştirme temposunda kalitesinden ödün vermekte beis görülmeyen işlerin sorun yumağı olarak geri dönmesi,
-Müşteriye olmadık vaatler verilmesi,
-Müşteriye birtakım sözler verilirken, işler planlanırken ve takvimlendirilirken fazla mesai fikrinin hep yedekte tutulması,
-Üründe varolmayanın pazarlanması, satılması
-Hem haddin hem de istiap haddinin bilinmemesi,

veya tüm bunları özetleyecek bir diÄŸer ifadeyle “sınırlı kaynaklar ile sınırsız isteklerin karşılanma çabası”dır.

7.Yazılım çalışanları -söylemeye hâcet olmayacak bir şekilde- elbette ki x saat çalıştığında k birim verim alınıyorsa 2x saat çalıştığında 2ķ verim alınan mekanik varlıklar değildirler. Onların da tıpkı diğer insanlar gibi duygusallıkları, acıları, can sıkıntıları, sevinçleri, aşkları, özledikleri eşleri dostları vardır. Onlar da memleketteki veya dünyadaki herhangi elem verici bir hadiseden etkilenebilirler, akşama doğru üzerlerine bir hüzün çökebilir, bahar geldiğinde onlara da bahar gelebilir, hatta bulutlu güneşsiz bir günde verimden epey düşebilirler.

8.Yazılım çalışanlarının toplam iş gücü bir havuzu dolduran musluklar gibi değerlendirilemez. Bir havuzu 2 musluk 10 saatte dolduruyorsa 4 musluk 5 saatte doldurabilir. Zîra muslukların tecrübesinden, teknik kabiliyetinden, iş bilgisinden, özverisinden, motivasyonundan ve insanî bir takım vasıflarından söz edilemez. Aynı zamanda bu muslukların birbirleri ile uyumundan, doğru iletişiminden, yardımlaşmasından ve birbirine destek olmasından da bahsedilemez. Onlar musluktur. Yazılım çalışanları değil.

9.Altıncı, yedinci ve sekizinci maddede kabaca belirtilen hususların dikkate alınmadığı her plan aksamak, her takvim gecikmek ve fazla mesai sarmalını yeniden üretmek durumundadır. Aynı zamanda ve çok daha önemli olarak, bu durumun yılgın, huzursuz ve elinden geleni yapma niyeti ile gayreti sekteye uğramış çalışanlarla neticelenmesi kaçınılmazdır.FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Bilmem Kaçıncı Pazar Anneme Hediye Almadığım !

Cumartesi, 14 May 2016 Yorum yapılmamış

Her Mayıs’ın ikinci Pazar’ı annelerimizin, her Haziran’ın üçüncü Pazar’ı da babalarımızın günü. Ama Pazar. Mümkünse Pazar olsun. Öyle 8 Mart, 1 Mayıs, 1 Nisan, 30 AÄŸustos gibi Salı’ya, PerÅŸembe’ye, Pazartesi’ye filan denk gelmesi mümkün olan bir tarih olmasın yahu. Ä°lla da Pazar olsun. Hediyelik bir ÅŸeyler alırsınız. İçinizden gelip gelmemesi, gönlünüzün o günkü coÅŸkusu ve halet-i ruhiyeniz bizi baÄŸlamaz, alın.

“Toplu halde hediye almak da nedir ulan, ayin mi, ritüel mi, ibadet mi bu, bütün dünya halkları olarak günah mı çıkarıyoruz” demeyin izah ederiz bir ara, siz en iyisi fedakâr, ÅŸefkatli, cefakâr, sevgi dolu annenize hediye almak için en yakın maÄŸazamıza uÄŸrayın.

“Yahu bu kadar da anne, anne ya da iÅŸte baba, baba diye ortalığı ayaÄŸa kaldırmasak mı diyorum, hani üzeceklerimiz, yarasına tuz basacaklarımız, yangınına benzin dökeceklerimiz olabilir” demeyin, zîra iÅŸaret ettiÄŸiniz yetimler ve öksüzler ön görülebilir zararlarımız arasında.

“Benim babam diÄŸer babalarla aynı ticari kategoriye girmez ulan, babama olan sevgimi, saygımı, zaafımı metalaÅŸtıramazsınız, hele hele babamı bu hain tuzaklarınızla mahsun edemezsiniz” demeyin, neme lazım insan sonuçta bekler, siz en iyisimi daÄŸ gibi adama, canınız babanıza bir ÅŸeyler alın.

“Anneye hediye alınan gün biraz tuhaf gelmiyor mu kulaÄŸa ? Hem hediye alıp almayacağımı veya alacaksam da o günü sizin o doymak bilmez kapitalist iÅŸtahınız belirleyemez ulan. Hee bak bir de o cafcaflı anne güzellemeleriniz var ya, onlar tam olarak nereye niÅŸan alıyor la ?” demeyin, rica ediyoruz çirkinleÅŸmeden en az anneniz kadar biricik, bir tek ona layık bilmem ne markalı ütümüzden, tenceremden, yüzüğümüzden, telefonumuzdan olmadı ayakkabımızdan filan alınız.

“Annemize, babamıza hediye almayı sizden öğrenecek deÄŸiliz ! Sevindirmesini, gönlünü hoÅŸ etmesini, yeri geldiÄŸinde hakîkatli bir çam sakızı çoban armaÄŸanı almasını da iyi biliriz” demeyin. Bakın herkes alıyor, siz almazsanız olur mu ÅŸimdi. Kadının gönlü incinir. Hem konu komÅŸu ne der sonra ?

“Yahu hepsini anladık da bu ütü, tencere, çamaşır makinesi, süpürge filan ne ayak ? Onlar hane halkının ortak hizmeti için var deÄŸiller mi ? Anneye öyle hediye mi olur ? Tam olarak ne mesaj veriyoruz ?” filan derseniz darılırız. Ne yani sizin anneniz elektrikli süpürgelerin en iyisine layık deÄŸil mi ?

Anneler ve babalar gününün neden illa da bilmem kaçıncı Pazar oluÅŸunun nedeni izaha muhtaç olmayacak kadar aÅŸikâr. Kendi dinî baÄŸlamından koparılmış Noel’in hali ortada zaten. Neyse meseleye dönecek olursak;

Ä°slam öncesi Arap toplumunda Kamerî takvime 3 yılda bir olmak üzere 1 ay eklenerek ayların yerleri sabitlenir, aylar Hicrî takvimde olduÄŸu gibi yılın mevsimleri arasında dolaÅŸmaz, en fazla 1 aylık oynamalar olurdu. Bu duruma nesî ismi verilirdi. Ä°slam Ansiklopedisi’ne göre nesî uygulaması genel gözlemde olduÄŸu gibi sabit bir takvim oluÅŸturmak amacıyla deÄŸil, hac ve hac ile baÄŸlantılı panayırların yılın belirli ve uygun bir mevsiminde icra edilmesi amacını taşımaktaydı.

Ä°ÅŸte bu uygulama da Kâbe’nin önünde cereyan ediyordu. Ve takvim bakanı, -buna nasi deniyordu- Kâbe’nin kapısında, yardımcısı da (hâtim) yanında duruyordu. Nasi şöyle bağırıyordu: “Ben, hiç bir zaman sözüne tecavüz edilmeyen deÄŸil miyim?”. Yardımcısı da onun sözünü tekrar ediyordu. Orada bulunanlar da “Senin sözüne hiç bir zaman tecavüz olunmayacak, onu kabul ediyoruz” diyorlardı. Bundan sonra nasi şöyle bağırıyordu: “Önümüzdeki sene, nesî hadisesi olacak ve Muharrem ayı Zilhicce’den hemen sonra deÄŸil bir ay sonra gelecektir”.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Umut Satın Alınmaz, Dostluğa Yatırım Yapılmaz

Cuma, 11 Eyl 2015 1 yorum

Kelimeler…Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.

(OÄŸuz Atay – Tehlikeli Oyunlar)

Tam olarak bazı anlamlara gelmemesinde ve zaman zaman kifayetsiz kalmasında saklıdır kelimelerin önemi. Anlam, duygu ve düşünce dünyası aklın hafsalanın almayacağı kadar geniş, çeşitli ve karmaşıktır. Kelimeler epey sınırlıdır oysa.

Ve doÄŸru gibi gözükse de, doÄŸru olmayan o kadar çok kelime vardır ki bir duygunun, bir düşüncenin ifadesinde kendine yer bulabilecek… Böylesi durumlarda birden bozuluverir anlamın ahengi. Sırıtan kelime çınlar zihnimizin derinlerinde, detone sesi algıladığımızda irkiliverdiÄŸimiz gibi.

Kelimeler bir insanın zihin dünyasının en belirgin yansımalarıdır. Zihnimizdeki düşüncelerimizi dışarı aktaran baÅŸka bir aracımız, imkânımız yoktur zira. Ä°kincil, üçüncül bir takım tâli anlamlar da saklıdır kelime tercihlerimizde. Åžeker Bayramı dendiÄŸinde canım Ramazan Bayramına inciniriz. Peder kendisine meydan okunan, saygıda kusur edilen babadır. Manita sevgili olamamış, deÄŸer verilmemiÅŸ kız arkadaşıdır. Konut taÅŸtan betondan evin adıdır. Evlenmek, çoluk çocuÄŸa karışmak isteyen bir kadın “sıcak bir konutum” olsun demez. Yuvadır o. Zira yuva içinde mutlu mesut yaÅŸanan evin adıdır.

Zaman zaman bana fena halde kulak tırmalayıcı gelen kelime tercihlerinin herkeste benzer bir kulak tırmalaması oluÅŸturacağını varsaymam tam bir zihin dünyası farklılığının neticesi. Seçim yorumu yapan bir köşe yazarı “…halk bilmem bilmem hangi umudu satın aldı” dediÄŸinde irkiliveriyorum. Umut satın alınan bir ÅŸey midir ? Senin iktisat/ekonomi tahsilin iktisadî/ekonomik bir terim olan satın almak fiilini umut kelimesine yüklem kılmanı anlamlı kılmaz ! Umut satın alınan bir ÅŸey deÄŸildir. Umut umuttur. Ölçüye gelmez. Kantara vuramazsın. Bir deÄŸiÅŸim aracı deÄŸildir.

Bir baÅŸka yine ekonomi/iktisat tahsilinden geçmiÅŸ efendi de “…böyle bir dostluÄŸa yatırım yapılmaz” diyor. Dostluk bir yatırım aracı mıdır ? Senin iktisat/ekonomi tahsilin iktisadî/ekonomik bir terim olan yatırım yapmak fiilini dostluk kelimesine yüklem kılmanı anlamlı kılmaz ! Dostluk yatırım yapılan bir ÅŸey deÄŸildir. Ölçüye gelmez. Kantara vuramazsın. Hesap kitap bilmez. Acıstsa da, fayda saÄŸlamasa da dosttur, dostluk ettiÄŸin. Åžair “Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor, Dalgasız dümensiz yoldaÅŸlığı” derken yatırım yapabileceÄŸi dostlukların özlemini mi çekmektedir yoksa ?

Denilebilir ki bir insan “umudu satın almak” dediÄŸinde veya “dostluÄŸa yatırım yapmak” dediÄŸinde kastedilen mana son derece açık. Kelime seçimleri üzerinden böylesi çıkarımlara gitmek hiç de anlamlı deÄŸil. Böylesi bir yaklaşımın doÄŸru olmadığını düşünüyorum. Her bir kelime seçimi bir düşünce dünyasından süzülüp geliyor. Ait oldukları baÄŸlamdan da bir parça taşıyan kelimeler, içinde bulunulan siyasi, iktisadî ve sosyolojik koÅŸulların yansımalarını da barındırırlar. Ä°nsanın derininden izler taşırlar insana raÄŸmen. Varolan, ancak bilince gelmeyenleri dile getirirler. Bir de tarihleri vardır kelimelerin. Yüklendikleri anlamlar çoÄŸu kere etimolojik kökenlerinden daha fazlasını ve bazen de daha baÅŸkasını ifade eder. Bundan dolayıdır ki bir anlamı vermesi beklenen bir kelime, kendiyle beraber baÄŸlamını ve tarihini de getirir. Bostan dersen karpuza ÅŸehir yerinde, köylü olursun, zira ancak köylüler bostan der karpuza. Arap diye çağırırsın sokaktaki köpeÄŸi, zira Arap’lar o kadar insanlıktan uzaktırlar ki insan bile olmayabilirler. Yatırım dersen dostluÄŸa çıkarcı, bencil, faydacı olduÄŸunu varsayabilirler. Zira yatırım kendisinden maddi/ekonomik çıkar, fayda beklenen bir ÅŸeydir.


Gerdan sözcüğüne
Bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
Bir kasapta da
Kalbin sızlamaz
Bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
O bir beslenme biçimidir

(Yılmaz ErdoÄŸan – Bu Yol Nereye Gider)

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail

Ulu Cami’de Namaz Keyfi !

Pazar, 06 Eyl 2015 2 yorum

Müezzin ikindi ezanını okumaktadır. O ana kadar camide dağınık vaziyette bulunan cemaat derlenip toplanmış, saf olmuÅŸtur artık. Az sonra namaza durulacaktır zira. Tam o sırada “selfie” çubuÄŸunu bir kovboy edasıyla çıkarıveren genç babasıyla o anı “ölümsüzleÅŸtiriyordur”. Assos’ta veya Nemrut’ta GüneÅŸ’in batışını seyreder gibi, Kapadokya’da balon turu yapar gibi, Eyfel Kulesini kendisine fon yapar gibi, Bozcaada’da ÅŸarap tadar gibi…Öyle ya Bursa’daysanız mutlaka görülmesi gereken yerlerden olan Ulu Cami’yi görmezseniz turizm haccınız kabul olmayacaktır. Ve ÅŸayet oradaysanız bunu kesin kez fotoÄŸraflamanız gerekmektedir.

O genç ve babası az sonra, ikindi namazının sünneti kılınıp da farzı kılmak üzere imamın beklendiÄŸi o küçük arada, kendi aralarında “yahu hoca kıldırmıyor, kendimiz kılacağız heralde” cümlelerini kurarak dile gelmeyeni dile getirmiÅŸ oluyorlardı. O kadar uzaktılar ki yapmakta oldukları ibadete. Camide kılınan bir namazın farzının imama uyularak kılındığı gibi iki kere camide namaz kılmış birinin bileceÄŸi çok temel bir dini bilgide tereddüt ediyorlardı. Biraz evvel namaz safında “selfie” yapan bu ikili, aslında namaz kılmak ibadetini zihinlerinde nasıl bir turizm ritüeline, bu dini mekanı da nasıl bir turizm nesnesi haline getirdiklerinin farkında mıydılar bilmiyorum. Yalnız namaz kılmıyorlardı onu biliyorum. Galiba Ulu Cami’de namaz keyfiydi bu…

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail