DoÄŸrucu Davut’a Öykünme Sendromu
Gündelik hayatın içinde bütün ucuzluÄŸu ve sığlığı ile ortaya çıkan bu duruma nasıl bir isim versek diye düşünüyorduk uzun zamandır. Bilmem ne “sendromu” olmalıydı bunun adı. KastettiÄŸim bütün benzer tavırları çatısı altında toplayıp, bu sendromu daha ismine bakar bakmaz anlamlandırabilecek bir sıfat veya tamlama bulamadığımız için Stockholm Sendromu‘nda olduÄŸu gibi bir ÅŸehiri sıfat belleyip kendi sendromumuzu tanımlamak niyetindeydik hani. Ki her karşılaÅŸtığımızda bu durumu izah etmek zorunda kalmayalım gibilerinden : ) Önce kastettiÄŸimiz durumu ifade edeyim. Sonra da neden “DoÄŸrucu Davut’a Öykünme Sendromu” olduÄŸunu.
Kişinin, içinde bulunduğu toplumca erdemli olarak nitelenen bir davranışın, tavrın veya eylemin yok denecek kadar az, bazen de çok küçük bir örneğini sergilediği anda bu erdemi kendi şahsiyetinin ayrılmaz ve de yadsınamaz bir parçası olarak telakki etmesi durumudur. Bu telakkide bahsi geçen davranışın bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek yapılmış olmasının bir önemi yoktur. Bu erdemin kıyısından kenarından geçmiş olmanın, o erdemin içinde yıkanılmış olmasından farkı yoktur.
Durum “verdiÄŸi sözü tutmak” erdemi üzerinden örneklendirilebilir. Sendromu yaÅŸayan kiÅŸi, “taÅŸ atıp da kolunun aÄŸrımayacağı” kadar bir çaba ile yerine getirilmiÅŸ bir söz sonrası, bütün bu erdemi karakteristik bir özelliÄŸiymiÅŸ gibi sunar. Öyle ki verdiÄŸi sözü her koÅŸulda tutmuÅŸtur. Öyle ki bu adam, adamın hasıdır, adamın dibidir, adamın ÅŸarabıdır vesselam.
Bir baÅŸka örnek argoda “geri vites” ÅŸeklinde kalıplaÅŸmış olan, söylediÄŸinden caymamak, iddiasından veya meydan okumasından vazgeçmemek durumu. “Geri vites” yapmamak için çok da matah olmayan bir cesaret, güç veya dürüstlük gerektiÄŸi durumda geri vites yapılmayarak, kahraman bir edaya bürünülür ve “bizde geri vites olmaz!” nidasına denizci düğümü atılır, bu tavır kiÅŸinin karakterinin ayrılmaz ve de yadsınamaz bir parçası olarak sunulur. Öyle ki bu adam, adamın hasıdır, adamın dibidir, adamın ÅŸarabıdır vesselam.
Tanım ile daha bir baÄŸdaÅŸan örnek de “doÄŸruyu söylemek” üzerinden verilebilir. DoÄŸruyu söylemek kiÅŸisel çıkarlarına ters düşmediÄŸi veya kendisini zor durumda bırakmayacağı, ve doÄŸruyu söylemenin, söylememekten daha kolay olduÄŸu herhangi bir durumda doÄŸruyu söyleyen kiÅŸi, “bizde yalan olmaz!” edasına bürünüp, ÅŸahsiyetine ululuk atfettiÄŸi an sendromun en büyük belirtisini ifÅŸa etmiÅŸ demektir.
Neden DoÄŸrucu Davut’a öykündüğü ise DoÄŸrucu Davut’un her koÅŸulda bildiÄŸi doÄŸruyu söylemesi ile ilgili. Her koÅŸulda doÄŸruyu söyleyen benzetmesini geniÅŸletip, her koÅŸulda doÄŸruyu yapan ÅŸeklinde daha kapsayıcı bir benzetmeye dönüştürürsek “teÅŸbihte hata” yapmamış oluruz sanki. Mesela kiÅŸi katiyen yalan söylemiyorsa, hemen herkesin az-çok, pembe-beyaz yalanlar söylediÄŸi bir ortamda DoÄŸrucu Davut’tur. Dedikodunun gırla gittiÄŸi bir toplulukta mesela, kiÅŸinin herhangi birileri hakkında atıp tuttuÄŸuna ÅŸahit olunmamışsa DoÄŸrucu Davut’tur. Sosyal hayatta bireyler arası hakkın hak getirdiÄŸi bir devirde, herhangi birinin hakkına herhangi bir ÅŸekilde tecavüz etmekten son derece sakınan kiÅŸi DoÄŸrucu Davut’tur. DiyeceÄŸim o ki bu Davut her türlü erdemin zirvesidir, ucudur, dibidir…
Bu erdemlerden herhangi birinin kendince ispat saydığı, irili ufaklı, hatta genel olarak çok çok ufaklı örneklerini, benliÄŸinin peÅŸine takarak “DoÄŸrucu Davut” misali zirveye taşıma eÄŸilimi, sendroma isim olmuÅŸtur.
OlmuÅŸtur da…
Son Yorumlar