Arşiv

Buna etikete sahip yazılar; ‘malcolm x’

Sömürge Zihin ve Sömürge Aydın Üzerine

Pazar, 26 Kas 2017 Yorum yapılmamış

Sömürge zihin ve sömürge aydın üzerine bir kaç derleme;

Cezayir’in Fransaya karşı verdiği bağımsızlık savaşında (1954-1962) Cezayir saflarında yer alan, Fransız eğitimli bir sosyolog, düşünür Frantz Fanon‘dan;

Sizi sömürgeleştiren yabancıların sizde yarattığı en büyük yıkım, zamanla sizin kendinize onların gözüyle bakmanızı sağlamalarıdır.



Cemil Meriç‘ten;

Türk aydını efendisinin ilaçlarını aşıran ahmak uşak gibidir.



Malcolm X bu durumu şöyle özetliyor;

Ev zencisi sahibine her zaman iyi baktı. Arazi zencisi kontrolden çıkacak olsa ev zencisi onu geri tarlaya bağlardı, araziye gönderirdi. Ev zencisinin bunu yapması şaşılacak bir şey değildi. Çünkü ona arazi zencisinden daha iyi yaşam koşulları garanti edilmişti. Yemeği daha iyiydi, daha iyi giyinirdi, daha iyi evde kalırdı. Efendisinin dibinde yaşardı. Ya efendisinin evinin çatı katında ya da bodrumunda yaşardı. Efendisi ne yerse o da ondan yerdi. Efendisi ne giyerse ev zencisi de ondan giyerdi. Konuştuğu zaman aynı efendisi gibi konuşurdu, güzel bir lehçe ile.
Ve efendisini efendisinden bile çok severdi. Bundan dolayı efendisinin incinmesini hiç istemezdi. Eğer efendisi hasta olursa “patron, nasıl da hasta olduk yahu” derdi. Efendisi hasta oldu diye adam da hasta olurdu. Efendisinin evi tutuşsa alevleri söndürmeye çalışırdı, efendisinin evinin yanmasını istemezdi. Efendisinin malına efendisinden daha çok sahip çıkardı. Bu işte ev zencisiyidi.

Bunun sinema dünyasında en güzel örneklerinden biri Tarantino’nun Django Unchained (Zincirsiz) filminde mevcut. Filmde Samuel L.Jackson’ın canlandırdığı Stephen karakteri, Afrika kökenli kölelerin çalıştırıldığı arazilerin sahibi olan efendisinin malikânesinde uşaktır. Kendisi de Afrika kökenlidir. Ve fakat efendisinin Afrika kökenli kardeşlerine reva gördüğü zulmü, neredeyse efendisinden daha çok içselleştirmiştir.


Sanırım en esaslısı Rasim Özdenören‘in “Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı” isimli kitabındaki şu müthiş hikaye;



Film bir kovboy filmi ancak pek alışık olmadığımız, örneğine az rastlanan çok özel bir durum var. Beyaz kovboyların arasında bir tane de “zenci” kovboy var. Bilirsiniz bu tür filmlerde beyazlarla Kızılderililer arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele olur.

Kızılderililerle beyazlar yine savaşıyorlar. Beyazlar Kızılderililerin vatanlarını, topraklarını işgal etmek istiyorlar. Beyazlar güçlü ve her türlü hileye ve şeytanlığa başvuruyorlar. Savaş sürüyor ve Kızılderililer daha fazla dayanamıyorlar ve savaşı kaybediyorlar.

Kızılderili kahraman savaşçı sonunda esir alınıyor ve bir direğe bağlanıyor.Ona türlü türlü işkenceler yapılıyor.

Kızılderili savaşçı çok onurlu. Kötülere, zalimlere boyun eğmiyor. Onun için“beyaz” demek, “kötülük” demek “zulüm” demek!

Beyaz kovboyların reisi bitkin ve perişan Kızılderili savaşçıya dönüyor ve diyor ki :

“Ne kadar direnirsen diren işte elimdesin, esirimsin, kölemsin kaybettiğini anla ve diz çök aman dile, yalvar, çizmelerimi öp seni bağışlayayım!”

Kızılderili kahraman hiç istifini bozmuyor, başını eğmiyor ve beyaz reise dönerek diyor ki:

“Seni anlıyorum beyaz adam! ‘Beyaz’ demek kötülük demek acı demek!” Sen de kötüsün, sen de zalimsin, sen de şeytansın! Senin işin bizi topraklarımızdan sürmek, Kızılderili öldürmek, soyumuzu kurutmak. Senden zerre kadar şefkat, merhamet ve nezaket beklemiyorum ancak benim anlayamadığım, beni asıl yıkan başka bir şey!”

Sonra zenci kovboya dönerek diyor ki:

“Bu kara beyaz adama da ne oluyor! O niçin bizim yanımızda değil! Niçin sizin yanınızda!

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail