ArÅŸiv

Buna etikete sahip yazılar; ‘Manhattan’

Annie Hall , Manhattan ve Woddy Allen

Cumartesi, 25 Şub 2012 Yorum yapılmamış

Geçenlerde peÅŸpeÅŸe izledim Woody Allen’ın yazıp, yönetip, oynadığı iki filmi. Annie Hall ve Manhattan. (Hatta “ustalara saygı kuÅŸağı” tribine girip bugün yine bir Woody Allen filmi Hannah and Her Sisters‘ı izleyeceÄŸim, ama konumuz o deÄŸil : ) ).

Ä°ÅŸledikleri konu, iÅŸleyiÅŸ biçimleri olarak birbirine çok benzeyen, derdi tasası ortak iki film. Hani bir nevi çift yumurta ikizi gibi. Aralarında iki yıl fark var yalnız. Birincisi Annie Hall ile en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini almış. Manhattan da iki dalda aday olmuÅŸ. Annie Hall ile ilgili bir diÄŸer dip not da Wiki’den;

Annie Hall”, 1992 yılında Amerika BirleÅŸik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film ArÅŸivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiÅŸtir.

Manhattan ile ilgili ilginç olansa (ÅŸuradan öğrendiÄŸim kadarıyla) kendisi ile ilgili çekilen bir belgeselde bu filmi hiç sevmediÄŸini, hatta yapımcılara bu filmi yok edip, yenisini bedavaya çekebileceÄŸini söylemiÅŸ olması. Hani evlatlıktan reddetmiÅŸ bir nevi. Gerekçesi kendince hiç de fena sayılmaz; “Hayatımın bu zamanında yapabildiÄŸim en iyi film buysa, bana film çekmem için para ödememeliler”.

Annie Hall Manhattan

Her iki filmin de senaryosu dolu dolu, düşündüren, hayata dair anlamlı birikimlerin eseri olduğu belli olan, peşinden sürükleyen ve alt yazıları takip ederken aklınızı evvelki diyaloglarda bıraktıran türde. Alıntıladığı düşünürlerin, yazarların söylemlerini film içerisine fena halde şık bir biçimde serpiştirebilmiş. Kadın erkek ilişkisini dibine kadar sorgulamış, sonra arada arada da bütün bu sorgulamalara kendi yaptığı müthiş tespitlerle cevap vermiş. Derdini, neyi anlatmak istiyorsa işte onu tam olarak anlatmayı başarabilmiş kısacası. İnsanlığın en büyük gelgitlerinden olan bir meseleyi ele alış şekilleriyle de geçerliliğini hiçbir zaman yitirmeyecek filmlerden olmuşlar.

Kitaplar vardır, filmler vardır hani yazarın, yönetmenin derdini anlatamadığını, evet bir çabası olduğunu hissetsen de anlayamazsın, çekmez seni içine. Veremediği, anlatamadığı bir şeyler olduğu besbellidir. Ya yeterince vurucu değildir, ya fazlaca vurur. Ya eksik kalmıştır kimi tarafları, ya da ipin ucu kaçmıştır. Bu iki film işte tam olarak bunun aksi. Olmuş, yakışmış, döktürmüş.

Hele hele Woody Allen Annie Hall’ un başında ve sonunda kameranın tam karşısına geçip iki küçük hikaye anlatır ki, ÅŸimdi burada söyleyip de izlememiÅŸ olanlara küfretmeyeceÄŸim tabi : ), film o iki ana fikir üzerine seyreder ve biri hayata, diÄŸeri ikili iliÅŸkilere dair müthiÅŸ iki tespittir. Filmin başında ve sonunda net bir ÅŸekilde çizmiÅŸtir aslında çerçeveyi. O iki hikaye arasında dokunmuÅŸtur film.

Sırf beni üzerine bir şeyler karalamaya veya düşünmeye itmiş olmaları, üzerinde konuşacak arkadaş aratıyor olmaları dahi yeterlidir kanımca. Filmlerin detaylı analizini teknikçi arkadaşlara bırakıyorum : ) İçim ferah bir şekilde tavsiye edebilirim. İzlenilsin efendim.

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail
Kategoriler:Sinema Etiketler:, ,