ArÅŸiv

Buna etikete sahip yazılar; ‘matt deamon’

Marslı – The Martian

Pazartesi, 02 Kas 2015 Yorum yapılmamış

marsli_the_martian

Film bir çok ülkede gösterime girmeden bir kaç hafta evveldi. Mars’da yaÅŸam ile ilgili haberler epey revaçtaydı. Su mu bulunmuÅŸtu ne. Mars’ta hayat var mı ola meselesi gündem oluvermiÅŸti yine birden. Acep yeni bir bilim kurgu filmi mi geliyor sorusu kafamda daha yeni çengellenmiÅŸti ki bir arkadaÅŸ çıtlatıverdi; “Mars’la ilgili bir film geliyormuÅŸ”.

Özgür görünümlü serbest tutsak modern bireyin bütün istek ve arzularını kendi büyük mekanizması için tekrar kullanılabilir yakıt haline getiren düzenin sinema yapımcıları elbette ki geri durmayacaklardı bu tip manipülasyonlardan. NASA ve benzer bilim kuruluÅŸlarını kutsayan ve her türlü günahtan, dalavereden ve sermayeden bağımsız addeden zihniyet “yok canım, abartıyorsun, ne alakası var” diyebilir. Demeye devam da edebilir. Kendilerini zihin konforlarıyla baÅŸ baÅŸa bırakıp derhal uzaklaşıyorum oradan.

Bu artık iyiden iyiye alenîleşmiş düzmeceye, ayıbı saklama gereği dahi duymayan zihniyete alet olmayıp filme gitmeyecektim güyâ. Bilim-kurgu, fantastik filmlere olan ilgimin üzerine kibrit çakarak beni yangın tüpü almaya zorlayamazsınız filan gibi artislikler yapacaktım. Beni bir şeyi güyâ ben istiyormuşumcasına ister hale getiremezsiniz ulen filan diyecektim. Olmadı, beceremedim. Hevesim galip geldi. Gitme ! Kal ! diyemedim. Gittim filme.

Günümüzden öyle çok ötesi zamanlar deÄŸildir. Hatta aksine epey yakın zamanlardır. Bilim vardır, kurgu pek yoktur aslında. Ä°nsanoÄŸlu -tabi ki Amerika- Mars’ta istasyonlar kurmuÅŸ, insanlı Mars seferleri düzenler dereceye gelmiÅŸtir. Bu seferlerden birinde mürettebat Mars’ta hesapsız bir fırtınaya yakalanır. Bu kargaÅŸa içerisinde astronot ve botanik bilimcisi Mark Watney (Matt Damon) yaralanır ve gemiye ulaÅŸamaz. Mürettebat da onun öldüğünü düşünürek çaresiz geri yolculuÄŸa koyulur. Oysa ki Mark yıkılmamıştır, ayaktadır. Mark’ın ölmediÄŸini farkeden NASA onu kurtarmak üzere hazırlıklara baÅŸlar. Teyakkuz hali hakimdir. Bu esnada Mark sıkı bir hayatta kalma mücadelesi veriyordur. Türlü icatlar geliÅŸtiriyor, yılların bilimsel birikimini sahada uyguluyor ve Mars’ı keÅŸfediyordur…Film bu minval üzere devam eder.

The Martian

(Buradan sonrasını filmi izlememiş olanlar okumasınlar. Ya da okusunlar kendileri bilebilirler.)

Batı aydınlanmasının temel taÅŸlarından olan hümanizm için Aliya Ä°zzetbegoviç şöyle der;“Tek tek insanları sevemeyenler, insanlık (hümanizm) kavramını icat etmiÅŸlerdir; hem kullanmak hem de rahatlamak için.”

Dünyanın dört bir yanında mevcut iktisadî-siyâsi-düşünsel düzene çomak sokması, çıbanlık taslaması veya alternatif düzenler, varoluÅŸ telâkkileri sunması ihtimal dahilinde olan, mümkün gözüken “tehlikeli” her insan topluluÄŸuna karşı savaÅŸlar baÅŸlatanların, yıkımlara giriÅŸenlerin, operasyon düzenleyenlerin ve bunlardan peydâ olan göçlere, mülteci sorunlarına sırtını dönenlerin, gözlerini kapataların, kulaklarını tıkayanların hakim sinema anlayışının ürünü olan bir film Marslı. Ve bu filmde bir insanı, tabi ki ABD vatandaşı, kurtarmak uÄŸruna bütün dünya seferber olmuÅŸtur. Ãœlke ülke, bölge bölge, kavim kavim tek tek cümle içerisinde sıralandığında felaketinin büyüklüğüne gölge düşürdüğümüz bu büyük yıkım hareketinin öncülleri, propagandacıları, ÅŸirin göstericileri, yaÅŸam tarzı dayatıcıları, bilim sermayedarları ve yöneticileri ve elbetteki bu kurtarma şölenini meydanlarda heyecan içerisinde takip eden kalabalıkları Mark Watney’i kurtarıp felâha eriyorlardı. YaÅŸasındı !

Filme dair teknik detay bâbından bir ÅŸeyler söylemenin pek bir anlamı yok. Her türden teknik kabiliyeti ve ehliyeti son derece yüksek. Esas sorun hikayenin anlatılış biçiminde, yönetmenin ve pek tabi ki yapımcıların tercihlerinde. Mesela film hiç bir anında tıpkı Gravity‘de olduÄŸu gibi kahramanın kurtulamayacağını düşünmemize fırsat vermiyor. Sıkıntı yok ! Mars’ta bir başına ama ölümden bir o kadar uzak. Fiziksel olarak bambaÅŸka bir gezegen, günün büyük kısmı o kasvetli astronot kıyafeti içerisinde, her an endiÅŸe verici bir oksijen ve yiyecek kıtlığı mevcut, baÅŸka bir gün(sol – 24 saat 39 dakika), baÅŸka bir coÄŸrafya, baÅŸka bir iklim ve hepsinden önemlisi ne bitki ne hayvan ne insan tek canlı yok. Böylesi koÅŸullar içerisindeyken dahi neredeyse iyi ki de kaldım buradalarda, oh ne güzel keÅŸifler, icatlar yapıyorum, espiriler bile yapıyorum ortaya karışık, deÄŸmeyin keyfime demediÄŸi kalıyor Mark’ın. Ne bir keder, ne bir umutsuzluk, ne bir varoluÅŸ sancısı, ne bir melankoli, ne de en olası ihtimalle bir halüsünasyon(bakınız. Ay – Moon). Marslı’dan biraz önce vizyona girmiÅŸ olan ve Everest’e tırmanan bir grup daÄŸcının hikayesini anlatan Everest filminin kendi hikayesine dair en önemli ve can alıcı soru olan “Neden Everest’e tırmanıyoruz ?” sorusunu göz göre göre pas geçmesi gibi, anlı ÅŸanlı yönetmenimiz Ridley Scott da bütün bu zor meselelerin üzerini bir tutam ÅŸaka biraz da komiklikle geçiÅŸtiriyor. MüthiÅŸ !

Herhalde astronot kıyafetindeki kamera ile birlikte yaşıyor olması ve bundan baÅŸka kendinin de sık sık kamera karşısına geçiyor olması kahramanımızın varoluÅŸunu “görünüyorum o halde varım” a dayandırmasından ileri geliyor olsa gerek. Sen deÄŸil misin ki en çok görünen, gül eÄŸlen neÅŸelen o vakit. Sana yaraşır elbet. Zira bulunduÄŸumuz zamanlarda görünmek varolmanızın en muhim gerekçesidir.

the_martian_ship

Bir diÄŸer büyük açmaz mürettebatın Mark’ı almak için Mars’a geri dönmek üzere verdiÄŸi kararın dayanılmaz hafifliÄŸi. 553 fazladan gün uzayda yolculuk yapmalarından baÅŸka çok ciddi ve çeÅŸitli ölüm tehlikeleri de barındıran bu harekete giriÅŸmek için kararı almaları Taksim’den BeÅŸiktaÅŸ’a dolmuÅŸla mı insek otobüsü mü beklesek sığlığında. O an voleyi basıp çıkmak geliyor salondan ama daha göreceÄŸin varmış ki kalıveriyorsun orada. Ne ki insana bu kadar yüce kıymet biçen ve onu kurtarmak pahasına bütün imkânları seferber eden NASA yönetimi, gemideki 5 kiÅŸilik mürettebâtın hayatını büyük bir riske atarken herhangi bir ikilem yaÅŸamamaktadır. Zira aslolan PR’dır, halkla iliÅŸkilerdir, görüntüdür. “Kahvedekilere benimsin demiÅŸim bir kere” misali “bütün dünyayı ayaÄŸa kaldırdık kurtaracağız diye, bu saatten sonra pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” denilir.

Son kurÅŸunumu da filmin 3D oluÅŸuna sallayayım, bitsin gitsin. Filmin sahnelerinin büyük çoÄŸunluÄŸu ofis ortamında, uzay gemisinde, Mars’taki bir kapsülün içerisinde veya geniÅŸ planlı Mars düzlüklerinde geçiyor. Uzay gemisinin uzayda salınım yaptığı veya aksiyon içerikli olduÄŸu için üç boyutlu algılanmasının ayrı bir görsellik katacağı sahnelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Nedir bu 3D sevdası anlamak mümkün deÄŸil.

Velhasılı kelâm yine teknik açıdan son derece baÅŸarılı, Matt Damon, Jeff Daniels, Chiwetel Ejiofor, Jessica Chastain, Sean Bean filan derken bir Ronaldinho bir de Zinedin Zidane eksik ÅŸaşâlı kadrosuyla göz kamaÅŸtıran, ama hikayesiyle, anlatımıyla ve alt metniyle bir o kadar kıfayetsiz, basmakalıp, ucuz ve “pop” bir film daha…

Dipnot : Mars’ta su bulunduÄŸuna dair haberler tam müşteri geldiÄŸinde mi fırından çıkarılmıştır ? NASA filmi desteklemiÅŸ midir ? Film NASA’nın propagandasını mı yapmıştır ? Bu simbiyotik bir iliÅŸki biçimi midir ? NASA’nın eli iÅŸte gözü oynaÅŸta mıdır ? Tavuk mu yumurtadan çıkmıştır yumurta mı tavuktan türünden sorular için ÅŸuraya, ÅŸuraya bir de ÅŸuraya bakılabilir…

FacebooktwitterlinkedinmailFacebooktwitterlinkedinmail